SOSYAL GÜVENLİK ÖDEMESİNİN GERİ İSTENİLMESİ

SOSYAL GÜVENLİK ÖDEMESİNİN GERİ İSTENİLMESİ

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BÜLENT AKGÜL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/3391)

 

Karar Tarihi: 16/9/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Murat AZAKLI

Başvurucu

:

Bülent AKGÜL

Vekili

:

Av. Alper KOÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) tarafından bağlanan maluliyet aylığının kesilmesi ve ödenen aylıkların tahsili nedeniyle mülkiyet hakkının; buna ilişkin açtığı davanın reddedilmesi ve makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 14/5/2013 tarihinde Bursa 2. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuş, İkinci Bölüm tarafından 18/3/2014 tarihinde başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 19/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Adalet Bakanlığına (Bakanlık), başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş; başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın14/4/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:

8. Bursa Devlet Hastanesinin 9/1/1997 tarihli ve 0007 sayılı sağlık kurulu raporunda başvurucunun herediterplano-planterkeratoderma rahatsızlığının olduğu, maluliyet oranının %100 olduğu, ağır bedenî işlerde çalıştırılamayacağı ve raporunun sürekli olduğu belirtilmiştir.

9. Başvurucu 14/3/1997 tarihinde işe başlamıştır.

10. Bursa Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Hastanesinin 3/9/2002 tarihli ve 6582 sayılı raporunda başvurucunun çocukluğundan beri el ve kollarında eroziv ve keratinizasyon bozukluğu ile maserasyon olduğu, parmaklarda şekil bozukluğunun başladığı, 2/3 oranında iş gücü kaybı olduğu bildirilmiştir.

11. Başvurucu, 17/9/2002 tarihinde SGK’ya başvurarak maluliyet aylığı talebinde bulunmuş; SGK tarafından 1/10/2002 tarihinden itibaren17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 54. maddesi uyarınca kendisine maluliyet aylığı bağlanmıştır.

12. SGK, yaptığı inceleme sonunda 21/9/2004 tarihinde, başvurucunun maluliyet aylığı aldığını ancak maluliyetini gerektiren hastalığının çalışmaya başladıktan sonra gerçekleşmediğini, işe girmeden önce de bulunduğunu belirterek maluliyet aylığını kesmiş; ödenen maluliyet aylıklarının geri ödenmesini istemiştir.

13. Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun 18/5/2007 tarihli kararında başvurucunun maluliyetini gerektiren hastalığı bulunurken işe girdiği anlaşıldığından 506 sayılı mülga Kanun’un 53. maddesinin sondan bir önceki fıkrası gereğince maluliyet sigortası yardımlarından yararlanamayacağına karar verildiği belirtilmiştir.

14. Başvurucu, 26/1/2005 tarihinde SGK aleyhine Bursa 2. İş Mahkemesinin E.2005/112 sayılı dosyasında açtığı davada, davalı kurumdan malullük aylığı almakta iken maaşının kesildiğini ve geçmişte ödenen aylıklar toplamının geri istendiğini, çalışma gücünün 2/3'ünü kaybettiğini ve çalışamayacak durumda olduğunu ileri sürerek davalının işleminin iptalini, aylıklarının ödenmesini, maluliyet aylığının kesilmemesine karar verilmesinin mümkün görülmemesi hâlinde davalı kurum tarafından yapılan ödeme ve faizlerin istirdadı talebinin 506 sayılı mülga Kanun’un 53. maddesinin son fıkrası uyarınca reddine karar verilmesini talep etmiştir.

15. SGK, 1/10/2002-21/9/2004 tarihleri arasında başvurucuya ödenen aylıkların yersiz ödendiğini ileri sürerek Bursa 3. İcra Müdürlüğünün E.2005/506 sayılı icra dosyasında başvurucu aleyhine ilamsız icra takibi başlatmıştır.

16. Başvurucunun anılan takibe itiraz etmesi üzerine SGK, 13/3/2007 tarihinde Bursa 4. İş Mahkemesinde açtığı davada davalı başvurucunun icra takibine itirazının iptalini, icra inkar tazminatının tahsilini talep etmiştir.

17. Bursa 4. İş Mahkemesi, 21/6/2007 tarihli ve E.2007/318, K.2007/387 sayılı kararla dava dosyasının, başvurucu tarafından açılan Bursa 2. İş Mahkemesinin E.2005/112 sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine, yargılamaya anılan dosya üzerinde devam edilmesine karar vermiştir.

18. Bursa 2. İş Mahkemesi 26/2/2009 tarihli ve E.2005/112, K.2009/79 sayılı kararla başvurucunun, 506 sayılı mülga Kanun’a tabi olarak sigortalı olarak işe başladığında çalışmasına engel olmayacak derecedeki rahatsızlığının zaman içerisinde ve çalışmaya bağlı olarak ilerleyip çalışmasına engel olacak düzeye geldiği, çalışma gücünün 2/3’ünü kaybettiği, 1/10/2002 tarihi itibarıyla maluliyet aylığına hak kazandığı, aylığın kesilmesine ilişkin Kurum işleminin yerinde olmadığı gerekçesiyle başvurucunun davasının kabulüne, SGK tarafından açılan davanın reddine, başvurucuya maluliyet aylığı ödenmesi gerektiğinin tespitine karar vermiştir.

19. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 23/11/2009 tarihli ve E.2009/6082, K.2009/17711 sayılı ilamıyla İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından istenen ve Bursa Devlet Hastanesi tarafından 9/1/1997 tarihinde düzenlenen sağlık kurulu raporunda başvurucunun mevcut rahatsızlığın süreklilik arz ettiği ve işgöremezlik derecesinin %100 olup hafif bedenî işlerde çalışabileceği ve ağır işlerde çalıştırılamayacağının belirtildiği, aynı bulgularla 2002 ve 2004 yıllarında alınan raporlarda da başvurucunun sakatlığı tıbben belirlendiği hâlde Mahkemenin kanaate dayalı gerekçe ile maluliyetin işe girdikten sonra oluştuğu yönündeki kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilerek hüküm bozulmuştur.

20. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 20/4/2010 tarihli ve E.2010/104, K.2010/247 sayılı kararla; başvurucunun %100 maluliyet oranı ile işe girdiği, sigortalı olduktan sonra ortaya çıkan rahatsızlığının olmadığı, bu nedenle maluliyet aylığına hak kazanamadığı, davalının ise maluliyet aylığı bağlarken başvurucuyu hastaneye sevk ederek alınacak rapora göre maaş bağlaması gerekirken buna uymadığı, bu durumda başvurucunun kusurunun bulunmadığı, davalı Kurumun yeterli araştırma yapmadan maaş bağladığı, başvurucunun aldığı maaşları iade etmesi hâlinde maaş bağlanmadan önceki durumundan daha kötü bir duruma düşeceği gerekçesiyle asıl ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.

21. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27/9/2010 tarihli ve E.2010/8112, K.2010/12228 sayılı ilamıyla; başvurucunun işe başladığında maluliyetinin bulunup bulunmadığının 506 sayılı mülga Kanun'un 53. ve 109. maddelerine göre tespit edilmesi ve başvurucudaki mevcut arazların malullüğü gerektirip gerektirmediğinin araştırılarak karar verilmesi gerektiği, yine başvurucunun işe başladığı tarihte 2/3 oranında maluliyetinin bulunduğu ortaya çıktığında davalı Kurumun ödediği aylıkları geri isteyebileceği, ayrıca davalının başlattığı icra takibinin 25/9/2006 tarihinde işlemden kaldırıldığı anlaşıldığından işlemden kaldırma nedenlerinin araştırılması ve 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 96. maddesine göre davalının istirdada konu olacağının belirlenmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.

22. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sırasında alınan Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporunda, başvurucunun 9/1/1997 tarihli raporunda tespit edilen rahatsızlığının bulunduğu, işe girdiği 14/3/1997 tarihinde maluliyetinin %100 oranında olduğu, işe giriş tarihinde ve hâlen çalışma gücünde 2/3 oranında kayıp bulunduğu bildirilmiştir.

23. Avukat bilirkişinin raporunda 1/10/2002-21/9/2004 tarihleri arasında başvurucuya ödenen 8.790,79 TL maluliyet aylıklarının yersiz ödeme olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

24. Mahkemece yapılan yargılama sonunda 20/6/2012 tarihli ve E.2010/1182, K.2012/308 sayılı kararla, davalı kurumun kontrol muayene raporu talep etmesi üzerine alınan ve başvurucunun maluliyetine esas teşkil eden tüm sağlık kurulu raporlarında aynı teşhisin konulduğu, başka bir hastalık tanısı olmadığı, başvurucunun %100 maluliyet ile işe girdiği, sigortalı olduktan sonra ortaya çıkan bir rahatsızlığının bulunmadığı dolayısıyla maluliyet aylığına hak kazanmadığı, davalının başvurucuya zuhulen bağladığı aylığı kesmekte haklı olduğu, bu durumda davalının açtığı icra takibine itirazın iptali davasının kabulünün gerektiği, 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesine göre faizin, aylığın kesilmesine dair yazının başvurucuya tebliğ edildiği 31/12/2004 tarihinden itibaren 24 ay sonra 31/12/2006 tarihinden itibaren işleyeceği belirtilerek başvurucunun açtığı davanın reddine, davalının açtığı davanın kısmen kabulüne 1/10/2002-21/9/2004 tarihleri arasında başvurucuya ödenen aylıklar toplamı 8.790,79 TL’nin 31/12/2006 tarihinden itibaren yasal faiziyle başvurucudan tahsiline, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

25. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22/1/2013 tarihli ve E.2012/21193, K.2013/722 sayılı ilamıyla “dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına” karar verilmiştir.

26. Karar 17/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

27. Başvurucu 14/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

28. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir:

“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

29. 506 sayılı mülga Kanun’un 29/7/2003 tarihli ve 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile yapılan değişiklikten önceki 53. maddesi şöyledir:

“a) Çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiği tesbit edilen

b) Çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş durumda sayılmayanlardan 34. madde gereğince yapılan tedavi sonunda, Kurum sağlık tesisleri kurullarınca düzenlenecek raporlarda çalışabilir, durumda olmadığı belirtilen,

c) (Ek: 29/06/1978-2167/4 md.) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60'ını kaybeden sigortalı malüllük sigortası bakımından malül sayılır.

Şu kadarki, sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladı tarihte malül sayılmayı gerektirecek derecede hastalık veya arızası bulunduğu, önceden veya sonradan, yeterli belgelerle tesbit edilen sigortalı bu hastalık veya arızası sebebiyle malüllük sigortası yardımlarından yararlanamaz.

Ancak, bu gibi sigortalılara malüllük sigortasından evvelce ödenmiş bulunan aylıklar geri alınmaz.”

30. 506 sayılı mülga Kanun’un 6/8/2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile yapılan değişiklikten sonraki 53. maddesi şöyledir:

“A) 1- a) Kurum hastanelerince düzenlenecek usulüne uygun sağlık kurulu raporları ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3'ünü yitirdiği,

b) 34 üncü madde gereğince yapılan tedavi sonunda Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca düzenlenecek usulüne uygun rapor ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3'ünü yitirdiği,

c) İş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60'ını yitirdiği,

Kurumca tespit edilen sigortalı malûllük sigortası bakımından malûl sayılır.

2- Meslek hastalığı sonucu, meslekte kazanma gücü azalma oranının tespiti Kurumun meslek hastalıkları hastanelerince yapılır.

B) Bu Kanun kapsamında ilk defa çalışmaya başladıkları tarihte mevcut hastalık veya arızası bulunanlar bu hastalık veya arızasının malûl sayılmayı gerektirecek düzeyde olmadığını Kurum veya Kurum dışındaki hastanelerden işe girmeden önce alınmış, usulüne uygun sağlık raporu ve dayanağı tıbbi belgelerle kanıtlamakla yükümlüdürler. Sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte, malûl sayılmayı gerektirecek derecede hastalık ve arızalarının bulunduğu önceden veya sonradan tespit edilen sigortalılar bu hastalık veya arızaları nedeni ile malûllük sigortası yardımlarından yararlanamazlar.

Bu gibi sigortalılara malûllük sigortasından evvelce ödenmiş bulunan aylıklar geri alınır.

C) Bu maddenin uygulama hükümleri çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenir.”

31. 506 sayılı mülga Kanun’un 54. maddesi şöyledir:

“Sigortalının, malüllük aylığından yararlanabilmesi

a) 53 üncü maddeye göre malül sayılması,

b) Toplam olarak 1800 gün veya en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinin her yılı için ortalama olarak 180 gün malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması,

Şarttır.”

32. 506 sayılı mülga Kanun’un 109. maddesi şöyledir:

“Bu kanunun uygulanmasında:

A) Sigortalıların sürekli iş göremezlik, malûllük ve erken yaşlanma hallerinin

B) Hak sahibi kimselerin malullük durumlarının, Tespitinde, Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızalar esas tutulur.

Raporları yeter görülmeyen ilgililer Kurumca yeniden muayene ettirilebilirler.

İlgililerin durumlarının tespitinde son muayene raporu esas tutulur.

Yukarıda belirtilen raporlar üzerine, Kurumca verilen karara ilgililer tarafından itiraz edilirse, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.”

33. 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesi şöyledir:

“Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;

a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,

itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.

Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.

Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.

Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 16/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/5/2013 tarihli ve 2013/3391 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

35. Başvurucu, 14/3/1997 tarihinde sigortalı olarak işe başladığını, beş yıl çalıştığını, 17/9/2002 tarihinde SGK'ya başvurduğunu ve yapılan muayene sonunda 506 sayılı mülga Kanun gereği malulen emekli olduğunu, 21/9/2004 tarihinde malulen emekli maaşlarının davalı tarafından kesildiğini, maaşının tekrar bağlanması için Bursa 2. İş Mahkemesinde dava açtığını, davalı SGK tarafından da ödenen maaşlarının iadesi için dava açıldığını, sigortalı olmadan iki ay önce Bursa Devlet Hastanesince verilen raporda ağır bedenî işlerde çalışamayacağının ve hafif işlerde çalışabileceğinin belirtildiğini, 3/9/2002 tarihli raporda ise el ve ayaklarda kronik sekel mevcut olduğunun ve 2/3 oranında işgücü kaybı bulunduğunun bildirildiğini, Mahkemece Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu tarafından verilen rapora dayalı olarak davanın reddine ve karşı davanın kabulüne karar verildiğini, yargılama sırasında alınan Uludağ Üniversitesi ve Adli Tıp Kurumu raporlarında çalışma gücünün 2/3'ünü kaybettiğinin belirtildiğini, tüm bu raporlara rağmen davalı SGK'ya bağlı sağlık kurulunun raporuna dayalı olarak karar verildiğini, raporlar arasındaki çelişkinin de giderilmediğini, ayrıca sigortalı olarak işe başladığı sırada rahatsızlığı bulunsa da bu durumun çalışmasına engel olmadığını, çalıştığı beş yıllık sürede hastalığının ilerlediğini, bu nedenle çalışma hayatına son verdiğini, 506 sayılı mülga Kanun'un 53. maddesinde 4958 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin aleyhine uygulanamayacağını, 1/10/2002 tarihinde maluliyet aylığı bağlandığını, ödenen maaşların geri istenemeyeceğini, anılan hükmün Mahkemece değerlendirilmediğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek sosyal güvenlik, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama yapılmasını veya uygun bir tazminat ödenmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

36. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, SGK aleyhine açtığı davanın reddine, aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmesinin sosyal güvenlik, mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguların başvurucu tarafından yapılan tavsifi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi takdir eder. Başvurucunun maluliyet aylığının kesilmesi, adil yargılanma hakkının ihlali iddiası niteliğinde başvurucuya ödenen maluliyet aylıklarının geri ödenmesine karar verilmesi mülkiyet hakkının ihlali iddiası niteliğinde değerlendirilmiştir. Yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Maluliyet Aylığının Kesilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

37. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

39. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

40. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

41. Başvuru konusu olayda başvurucu, 506 sayılı mülga Kanun gereği malulen emekli olduğunu, 21/9/2004 tarihinde malulen emekli maaşlarının davalı tarafından kesildiğini, maaşının tekrar bağlanması için Bursa 2. İş Mahkemesinde dava açtığını, sigortalı olmadan iki ay önce Bursa Devlet Hastanesinden verilen raporda ağır bedenî işlerde çalışamayacağının ve hafif işlerde çalışabileceğinin belirtildiğini, 3/9/2002 tarihli raporda ise el ve ayaklarda kronik sekel mevcut olduğunun ve 2/3 oranında iş gücü kaybı bulunduğunun bildirildiğini, Mahkemece Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu tarafından verilen rapora dayalı olarak davanın reddine karar verildiğini, yargılama sırasında alınan Uludağ Üniversitesi ve Adli Tıp Kurumu raporlarında çalışma gücünün 2/3'ünü kaybettiğinin belirtildiğini, tüm bu raporlara rağmen davalı SGK'ya bağlı sağlık kurulunun raporuna dayalı olarak karar verildiğini, raporlar arasındaki çelişkinin de giderilmediğini, ayrıca sigortalı olarak işe başladığı sırada rahatsızlığı bulunsa da bu durumun çalışmasına engel olmadığını, beş yıl boyunca çalıştığını, bu sürede hastalığının ilerlediğini, bu nedenle çalışma hayatına son verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Başvurucu tarafından açılan davada Bursa 2. İş Mahkemesince başvurucunun sicil dosyası SGK’dan istenmiş, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun kararı incelenmiş, 25/10/2004 tarihli kararda, başvurucunun 506 sayılı mülga Kanun’un 53. maddesi gereği maluliyet sigortası yardımlarından faydalanmasının mümkün olmadığının belirtildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun itiraz ve talebi üzerine alınan Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun 18/5/2007 tarihli kararında başvurucunun maluliyetini gerektiren hastalık ile işe girdiği belirtilerek maluliyet yardımlarından yararlanamayacağına karar verildiği belirlenmiştir. Başvurucunun anılan karara itirazı nedeniyle Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan rapor alınmış; 3/11/2008 tarihli raporda, başvurucunun çalışma gücünün 2/3’ünü kaybettiğinin belirtilmesi üzerine 26/2/2009 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince hükmün bozulmasından sonra Mahkemece bozma ilamına uyulmuş, başvurucu Bursa Devlet Hastanesi tarafından verilen rapor ile Adli Tıp Kurumu raporu arasında çelişki olduğunu ileri sürerek çelişkinin giderilmesini talep etmiş, Mahkeme bu talebi yerinde görmeyerek davanın reddine karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince hükmün bozulması üzerine Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan rapor alınmış, 23/5/2011 tarihli raporda başvurucunun işe giriş tarihinde ve hâlen çalışma gücünün 2/3’ününolmadığının bildirildiği, bu rapor üzerine avukat bilirkişiden başvurucuya ödenen maluliyet aylıklarının hesaplanması için rapor alındığı anlaşılmıştır. Başvurucu raporları kabul etmediğini belirterek açtığı davanın kabulünü, birleşen davanın reddini talep etmiş, Mahkemece Adli Tıp Kurumu raporu ile diğer tüm raporlar değerlendirilerek başvurucunun tüm raporlarının aynı doğrultuda olduğu, %100 maluliyet ile işe girdiği dolayısıyla maluliyetinin sigortalı olmadan önce mevcut olduğu, sigortalı olduktan sonra ortaya çıkan bir rahatsızlığının bulunmadığı, başvurucunun maluliyet aylığına hak kazanmadığı, başvurucuya zuhulen bağlanan maluliyet aylığının kesilmesinin haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır.

43. Mahkemenin gerekçesi ile başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığıve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda Mahkemece, başvurucu hakkında verilen tüm raporlar değerlendirilmiş ve Adli Tıp Kurumu raporları doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.

44. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

45. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Maluliyet Aylıklarının Geri Ödenmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası

46. Başvurucu, 14/3/1997 tarihinde sigortalı olarak işe başladığını, beş yıl boyunca çalıştığını, 17/9/2002 tarihinde SGK'ya başvurduğunu ve yapılan muayene sonunda 506 sayılı mülga Kanun gereği malulen emekli olduğunu, SGK’nın ödenen maaşların iadesi için açtığı davanın kabulüne karar verildiğini, 506 sayılı mülga Kanun'un 53. maddesinde 4958 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin aleyhine uygulanamayacağını, 1/10/2002 tarihinde maluliyet aylığı bağlandığını, ödenen maaşların geri istenemeyeceğini, anılan hükmün Mahkemece değerlendirilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

47. Başvurucunun, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

48. Başvurucunun, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Maluliyet Aylıklarının Geri Ödenmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası

49. Anayasa'nın 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

50. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne(Sözleşme) Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

51. Anayasa'nın 35. maddesi ve Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi paralel düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir.

52. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi üç temel kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural, genel olarak mülkiyetten barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakmayı düzenler ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu yararına uygun olarak ve bu amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla mülkiyetin kullanımını kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci fıkrada yer almaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982, § 61).

53. Anayasa'nın 35. maddesinde de Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki düzenlemeye paralel olarak birinci fıkrasında mülkiyet hakkını tanımış, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise mülkiyet hakkının sınırlandırılması ve bu sınırlandırmanın ölçütü belirtilmiştir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 59).

54. Bu kapsamda öncelikle mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olabilecek malvarlığı değerlerinin belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 35. maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesinin koruma alanı içinde yer alan menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk girebileceği gibi kesin bir şekilde tanımlanmış alacak hakları da girebilir (AYM, E.2000/42, K.2001/361, 10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148,24/9/2008).

55. Ancak somut olayda olduğu gibi SGK tarafından bağlanan malulen emekli maaşlarının geri ödenmesine karar verilmesi sonucu başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale edilip edilmediğinin belirlenmesi için öncelikle bu durumun mülkiyet hakkı kapsamında bir hak teşkil edip etmediğinin belirlenmesi gerekir.

56. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında yer alan mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 10/6/2015, § 35; benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Andrejeva/Letonya [BD], B. No: 55707/00, 18/2/2009, § 77; Moskal/Polonya, B. No: 10373/05, 15/9/2009, § 38).AİHM, bir mülkiyet hakkının belli şartlar altında ortadan kaldırılmasının, onun en azından ortadan kaldırılıncaya kadar “mülk” olarak kabul edilmesine engel olmayacağını ifade etmektedir (Moskal/Polonya, § 40).

57. Başvuru konusu olayda başvurucunun 14/3/1997 tarihinde sigortalı olarak işe başladığı, 17/9/2002 tarihinde SGK'ya başvurduğu ve yapılan muayene sonunda 506 sayılı mülga Kanun gereği malulen emekli olduğu, 1/10/2002 ile 21/9/2004 tarihleri arasında aldığı maaşlarının kesildiği, SGK tarafından açılan dava sonunda başvurucuya ödenen malulen emekli maaşlarının geri ödenmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Bu açıklamalar ışığında, başvurucuya ödenen malulen emekli maaşı üzerinde başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında bir menfaatinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.

58. 506 sayılı mülga Kanun’un 4958 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 53. maddesinin son fıkrasında “Ancak, bu gibi sigortalılara malüllük sigortasından evvelce ödenmiş bulunan aylıklar geri alınmaz.” hükmü bulunmaktadır.

59. 506 sayılı mülga Kanun’un 4958 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile yapılan değişiklikten sonraki 53. maddesinin ilgili kısmında ise “Bu gibi sigortalılara malûllük sigortasından evvelce ödenmiş bulunan aylıklar geri alınır.” hükmü düzenlenmiştir.

60. 5510 sayılı Kanun ile 506 sayılı mülga Kanun yürürlükten kaldırılmış, anılan Kanun’un 96. maddesinde sigortalılara yapılan fazla veya yersiz ödemelerin tahsiline ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.

61. Somut olayda başvurucu, açtığı davada SGK tarafından maluliyet aylıklarının geri alınması işleminin iptal edilmesi gerektiğini, 506 sayılı mülga Kanun’un 53. maddesinde 29/7/2003 tarihinde yapılan değişikliğin aleyhine uygulanamayacağını ileri sürmüştür. Mahkemece başvurucuya 1/10/2002-21/9/2004 tarihleri arasında ödenen maluliyet aylıklarının yersiz ödendiği gerekçesiyle anılan dönem ilişkin aylıkların SGK’ya geri ödenmesine karar verilmiştir.

62. Başvurucu, 506 sayılı mülga Kanun’un 53. maddesinin son fıkrasına göre maluliyet sigortasından ödenen aylıkların geri istenemeyeceğini ileri sürmesine ve başvurucuya maluliyet aylığının bağlandığı tarihte anılan hüküm yürürlükte olmasına rağmen Mahkemece, SSK Hastanesinin raporuna istinaden SGK tarafından başvurucuya malulen ödenen emekli maaşlarının SGK’ya geri ödenmesine karar verilmesinin başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

63. Açıklanan gerekçelerle 506 sayılı mülga Kanun'a uygun olarak devlete bağlı hastane tarafından verilen rapora istinaden başvurucuya bağlanan maluliyet aylığının geri alınması nedeniyle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

64. Başvurucu, Bursa 2. İş Mahkemesinde açtığı davanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

65. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler gereğince adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38,39).

66. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

67. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda iş hukukuna dayalı açılmış bir dava söz konusu olmakla birlikte 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri,§ 49).

68. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih 26/1/2005 tarihidir.

69. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut başvuru açısından bu tarih, Bursa 2. İş Mahkemesince verilen hükmün Yargıtay 10. Hukuk Dairesince onandığı 22/1/2013 tarihidir.

70. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun, çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).

71. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış, bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç,§§ 64,65).

72. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde başvurucunun 26/1/2005 tarihinde Bursa 2. İş Mahkemesinde açtığı dava dosyası ile başvuru aleyhine SGK tarafından 13/3/2007 tarihinde açılan dava dosyasının birleştirildiği anlaşılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda 26/2/2009 tarihinde davanın kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 23/11/2009 tarihinde hükmün bozulduğu, Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 20/4/2010 tarihinde davanın reddine karar verildiği, temyiz sonucu bu kararın da Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27/9/2010 tarihli ilamıyla bozulduğu belirlenmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak 20/6/2012 tarihinde başvurucunun açtığı davanın reddine, başvurucu aleyhine açılan davanın kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 22/1/2013 tarihinde hükmün onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.

73. 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Hayrettin Ekim, B. No: 2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55).

74. Başvuruya konu davanın incelenmesinde hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler dikkate alındığında yargılamanın karmaşık nitelikte olduğu kabul edilmekle birlikte yedi yıl on bir aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

75. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

76. Başvurucu, maluliyet aylığının hukuka aykırı olarak kesildiğinin ve anayasal haklarının ihlal edildiğinin tespitini, bu ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına veya uygun bir tazminat ödenmesine hükmedilmesini talep etmiştir.

77. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesi şöyledir:

 “Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

 Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

78. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde mülkiyet hakkı yönünden Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmesiyle ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

79. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının da ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında başvurucunun da tazminat talebinin bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.

80. Başvurucunun adli yardım talebi kabul edilmesi ve hakkında ihlal kararı verilmesi nedeniyle1.500 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

 Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Başvurucunun,

1. Maluliyet aylığının kesilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Maluliyet aylıklarının geri alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Başvurucunun,

1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın Bursa 2. İş Mahkemesine gönderilmesine,

E. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,

F. 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına

16/9/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.