SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI İÇİN TUTUKLAMA TEDBİRİNİN UYGULANMASI NEDENİYLE KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKININ İHLAL EDİLMESİ
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 12/1/2021 tarihinde, Hakan Aygün (B. No: 2020/13412) başvurusunda, Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
Sosyal medyada yaptığı paylaşımlar üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu gözaltına alınmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesiyle başvurucunun halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme, halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçlarından cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açılmıştır.
Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianamenin kabulüne ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucunun bu karara itirazını Ağır Ceza Mahkemesi usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Başvurucu bunun üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur. Mahkeme ilk duruşmada başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımları nedeniyle halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçundan cezalandırılması istemiyle bir iddianame daha düzenlemiş ve bu davanın diğer dava ile birleştirilmesini talep etmiştir. Mahkeme bu iddianamenin kabulüne ve her iki davanın birleştirilerek yürütülmesine karar vermiştir. Dava bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
İddialar
Başvurucu, sosyal medyada yapılan birtakım paylaşımları için hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda başvurucu, sosyal medya üzerinden yaptığı bazı paylaşımlar nedeniyle tutuklanmıştır. Soruşturma mercileri suça konu paylaşımların 5237 sayılı Kanun'un 216. maddesinde düzenlenen iki ayrı suçun konusu olduğunu belirlemiştir. Bunlardan yalnızca halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu tutuklamaya konu edilmiştir.
Anayasa Mahkemesince eldeki bireysel başvuruda yapılacak incelemenin sınırı, tutuklamaya konu edilen halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu bakımından dayanılan olguların kuvvetli suç belirtisi teşkil edip etmediğinin tespitidir. Bu bakımdan yalnızca bu suç yönünden soruşturma mercilerince dayanılan sosyal medya paylaşımlarıyla sınırlı bir değerlendirme yapılacaktır.
Başvurucunun halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu bakımından suçlamaya esas alınan “…iman numarasıyla İBANa çalışan din sömürücüleri…” ifadelerinin bulunduğu paylaşımında, toplumun bazı kesimlerini ötekileştiren bir üslup kullandığı açıktır. Buna karşılık söz konu paylaşımın toplumun bir kesimini sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılıklarına dayanılarak başka bir kesimine karşı kin ve düşmanlığa tahrik eden bir yönü yoktur.
Başvurucunun aynı tarihli diğer paylaşımı "Diyanetten Yardımı Belediyeye Yardım yapmayın fetvası zekatların ulusal düzeyde kampanya bağışı caizdir" başlıklı haberle ilişkilendirilerek yapılmıştır. “Ondan sonra iman mı İBAN mı diye garİBAN imanlıları tahrik eden manyaklar çıkıyor. Görüyorsunuz bütün olay İBAN kavgası” ifadelerinin yer aldığı paylaşımın yardım kampanyalarını özellikle dinî düşüncelerle destekleyen kitleleri küçümseyen bir üslupta olduğu açıktır. Ancak bu paylaşım bakımından da toplum kesimlerini birbirine karşı kin ve düşmanlığa tahrik unsurunun veya şiddet çağrısının olduğu söylenemez.
Burada her iki paylaşım yönünden altı çizilmesi gereken hususlardan biri de paylaşımlar dolayısıyla tutuklamaya konu halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu yönünden zorunlu unsur olan yakın tehlikenin soruşturma mercilerince ortaya konulamamış olmasıdır. Paylaşımların kamu düzeni açısından ne şekilde somut bir tehlikeye sebebiyet verdiği soruşturma belgelerinde belirtilmemiştir.
Bu bağlamda soruşturma mercileri bu paylaşımların sosyal medya ortamında birçok kişi tarafından beğenilmesine değinmişse de bunun herhangi bir şekilde kamu barışını somut olarak tehlikeye sokan bir durum olarak kabulü mümkün değildir. Yargıtay kararlarında ifade edilen ölçütler çerçevesinde başvurucunun paylaşımlarının kitlelerde nasıl bir etkileşim ve harekete sebebiyet verdiğiyle ilgili somut hiçbir tespit bulunmamaktadır.
Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu yönünden tutuklama için gerekli olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
>> Anayasa Mahkemesinin 12/1/2021 Tarihli ve 2020/13412 Başvuru Numaralı Kararı için TIKLAYINIZ