TAPU VE KADASTRODA MADDİ HATALARDAN KAYNAKLANAN ZARARLARIN GİDERİLMEMESİ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BEKİR SAĞIRDAK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5669) |
|
Karar Tarihi: 24/3/2016 |
R.G. Tarih ve Sayı: 6/5/2016-29704 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan ALTAN |
Raportör Yrd. |
: |
İsmail Emrah PERDECİOĞLU |
Başvurucu |
: |
Bekir SAĞIRDAK |
Vekili |
: |
Av. Emine Dilek YANIKOĞLU HAYIRLI |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu sicilinin yanlış tutulmasından kaynaklandığı ileri sürülen zararın giderilmesi amacıyla açılan davanın reddinden dolayı mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2013 tarihinde İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 29/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 21/7/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6.Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İzmir ili Bayraklı ilçesinde 1961 ada 45 parselde tapuya kayıtlı taşınmazda 10205/12160 hisseyi 3/6/1985 tarihinde satın almıştır.
8. Başvurucunun maliki olduğu arazi üzerinde 5/3/1986 tarihinde imar ıslah uygulaması yapılmış, taşınmazın bir kısmı bu kapsamda işlem görmüştür.
9. Başvurucu ilerleyen dönemlerde taşınmazının işlem görmeyen yaklaşık 6500 m²lik kısmının akıbeti hakkında bilgi verilmesi talebi ile Bayraklı Kaymakamlığı Tapu Sicil Müdürlüğüne (Tapu Sicil Müdürlüğü) başvuruda bulunmuştur.
10. Tapu Sicil Müdürlüğü başvurucuya cevaben sunduğu 11/3/2010 tarihli yazı ile söz konusu taşınmazda başvurucunun hisse bilgisi 10205/12160 olarak görünmekte ise de başvurucunun iktisap tarihinden itibaren kayıtların geriye doğru incelenmesi neticesinde taşınmazın ilk malikinin S.S. adlı kişi olduğunu, 12/8/1969 tarihli tedbil işlemi ile bu kişinin taşınmazda 5705/12160 hissesi kaldığını ve 16/9/1969 tarihli tedbil işlemi ile de üç ayrı kişiye toplamda 281 m² satış yaptığını, bu durumda esasen S.S.nin geriye toplam 5424/12160 hissesi kalmışken yapılan hata nedeniyle son 281 m² satışın 12160/12160 hisseden düşülerek 11879/12160 hisse olarak yanlış tescil edildiğinin anlaşıldığını, bu tarihten sonra da S.S.nin hissesinden toplam 1674 m² daha satış yaptığını ve toplamda geriye 3750/12160 hisse kaldığını, gerçekte bu kadar hisse üzerinden işlem yapılması gerekirken hatalı biçimde 10205/12160 hisse üzerinden taşınmazın önce 28/6/1971 tarihinde M.S.ye, ardından 13/6/1978 tarihinde S.D.ye, son olarak da 3/6/1985 tarihinde başvurucu Bekir Sağırdak'a satıldığını ortaya koymuştur.
11. Başvurucu Tapu Sicil Müdürlüğünün cevabı üzerine 26/1/2011 tarihinde İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde, Tapu Sicil Müdürlüğü aleyhine tapu kaydının hatalı tutulması nedenine dayanarak dava açmış; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 30.000 TL'nin davalıdan tahsiline hükmedilmesini talep etmiştir.
12. Dava İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/45 sıra sayısına kayden görülmeye başlanmış, yargılama safhasında Mahkemece üç kişilik bilirkişiden kurulu heyetten bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir.
13. Bilirkişi heyeti yaptığı çalışmanın ardından 13/9/2011 tarihli raporunu Mahkemeye sunmuştur. Raporun ilgili kısımları şöyledir:
"...
2. Hata yapılan iş bu 16.01.1969 tarih ve 4121 yevmiyeli işlemden itibaren 3 kişiye satılan hisse miktarları doğru olup, ancak tedbil hisseleri yanlış olarak devam edilerek 2232 sayfaya kadar devam ede gelmiştir. Hata yapılan 16.01.1969 tarih ve 4121 yevmiye işlem ile hatalı olarak tescil edilen 10205/12160 hisseyi S.S. bu hisseden O.G.'ye 93 ve H.İ.'ye 104 hisse satışı yapmasına rağmen 10205/12160 hisseden düşme yapmadan 10205/12160 hatalı tescil edilen iş bu 10205 hisseyi 28/.06.1971 tarih ve 3159 yevmiye işlemle Hüseyin kızı M.K.'ye satış yapmıştır. M.K. de satış yaptığı bu hisseyi 13.06.1978 tarih ve 4433 yevmiye ile M. oğlu M.T.'ye satış yaptığı, M.T.'den satın aldığı iş bu 10205/12160 hisseyi 14.10.1982 tarih ve 2356 yevmiye ile 2766 kütük sayfasına kayıtlı C. oğlu S.D.'ye 14.10.1982 tarih ve 3356 yevmiye ile satış yaptığı, S.D. de hatalı tescil edilen iş bu 10205/12160 hisseyi 03.06.1985 tarih ve 2445 yevmiye ile davacı Ali oğlu Bekir SAĞIRDAK'A 200.000 TL bedel mukabilinde 03.06.1985 tarih ve 2445 yevmiye ile satış yapmıştır.
Görüldüğü üzere hatalı tescil yapılan 10205/12160 hisse asıl malik S.S.'den 16.01.1969 tarihinden sonra 3 defa el değiştirerek 4 ncüsü 03.06.1985 tarihinde davacıya devretmiştir.
Hatalı hisseyi S.S.'den alan M.K. bu hatlı hisseyi hatalı olarak satın aldığını bilmektedir. Çünkü taşınmaz hisse bazında 8596 m² nin satışı yapılmış geriye 3564 m² kalmıştır. Keza ikinci el taşınmazı satın alan M.T. de 10205/12160 payın gerçek olmadığını bilmektedir. Çünkü 45 nolu parselin 8596 m² si satılmış taşınmaz üzerine alıcılar tarafından özel parselasyona göre ev yaptıkları keza hatalı hisse 10205/12160 hisseyi satın alan S.D. de bu hissenin hatalı olduğunu bilmesi gerekir. Çünkü hisseli satışlar gündemde olduğu yıllarda o sahanın tapu dışı özel parselasyon yapılıyor ve satış yaptığı m² miktarında zeminde alıcıya yer gösteriliyordu. 10205 m² yer zeminde satıcısı tarafından gösteremediğine göre son malik davacı da bu durumu bilmesi gerekir.
4. Öte yandan dava konusu Bayraklı evveliyatı 1961 ada 45 nolu parsel 76 adet parsel olarak 2981/3290 Sayılı Kanunun 10/c maddesine göre ıslah imar uygulaması sonucu oluşmuştur. N.S. (bilirkişi) tarafından Bayraklı Kadastrosundan temin edilen dağıtım ve tescil beyannamesine göre, ayrıca N.S. (bilirkişi) tarafından kütük sayfaları üzerinde hisse bazında yapılan hisse satışlarının incelenmesinde 76 adet parsel için 12160 m² den 8596 m² 3 ncü kişilere satışı yapılmış geriye kalan 3564 m² davacı Bekir üzerinde kalmıştır. Ayrıca davacıya zeminde halen mevcut olan 31557 ada 5 parsel 83 m² miktarında davacıya verilmiş ve 26 m² DOP olmak üzere davacıya 3673 m² yer kalmıştır. Esasen davacı 45 nolu ana taşınmazdan 3564 m² alması gerekirken dağıtım sırasında 3673 m² yer verilmiş olmakla 109 m² fazladan yer edindiği görülmektedir.
2981/3290 sayılı Kanunun 10/c maddesine göre davacının zemin üzerinde fiilen işgal ettiği 3564 m² yer olmadığından bu 3564 m² alanın kapsadığı ve yeni oluşan ekli krokisinde görüldüğü üzere 31555, 31556, 31557, 31558, 31559 adalar dahilinde oluşan ıslah imar parsellere yüzölçümleri oranında davacı lehine ve parsel sahipleri aleyhine 10/c maddesine göre kanuni ipotek tesis edilmiştir. Tesis edilen bu ipotekler ayni hak niteliğinde olup, davacının herhangi bir zararı söz konusu olmayıp, gerek anlaşma yoluyla ve gerekse dava yoluyla davacı günün rayiçlerine göre TL/m² üzerinden her zaman bedelini alması mümkün bulunmaktadır.
..."
14. Yapılan yargılama sonunda İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 20/10/2011 tarihli ve E.2011/45, K.2011/522 sayılı kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Dava, üçüncü kişiden satın alınan taşınmaz taşınmaz payının Tapu Sicil Müdürlüğü'nde hatalı olarak eksik tescil edilmesi nedenine dayalı olarak uğranılan zararın tazmini istemidir. Tapu kayıtları, imar uygulama kayıtları, imar cetveli getirtilerek yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Davacının 03.06.1985 tarihinde S. D.'den satın aldığı 10205/12160 hissedeki hatanın, 16.01.1969 tarih ve 4121 yevmiye ile yapıldığı belirlenmiştir. Dava konusu taşınmazın öncesi 1961 ada 45 parsel sayılı taşınmazın ıslah imar uygulaması sonucu 76 adet parsel oluştuğu, diğer hisse satışlarından geriye kalan 3564 m²'nin davacı üzerinde kaldığı, bunun da dışında davacıya 83 m² miktarında 31557 ada 5 parsel sayılı taşınmazın verildiği, 26 m² dop olmak üzere davacı 3673 m² yer kaldığı; fazladan 109 m² yer edindiği belirlenmiştir.
Davacının her hangi bir zararının söz konusu olmadığı denetime elverişli ve yeterli incelemeye dayanan bilirkişi raporu ile belirlendiğinden, Mahkememizde de bu konuda vicdani kanaat oluştuğundan davanın reddine karar verilmelidir.
..."
15. İlk Derece Mahkemesi kararı, başvurucu tarafından temyiz edilmesi sonucu Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 6/11/2012 tarihli ve E.2012/9311, K.2012/21478 sayılı ilamı ile onanmıştır.
16. Aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de Dairenin 8/5/2013 tarihli ve E.2013/5703, K.2013/8993 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
17. Karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilam, başvurucuya 27/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 25/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi şöyledir:
"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
..."
20. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 215. maddesi şöyledir:
"Hilafına mukavele mevcut değil ise, satılan gayrimenkul beyi senedinde yazılı olan ölçü miktarını ihtiva etmediği takdirde; bayi, noksanını müşteriye tazmin etmekle mükelleftir. Satılan gayrimenkul resmi bir mesahaya müsteniden sicilde yazılı olan ölçü miktarını ihtiva etmediği takdirde, bayi, tahsisen taahhüt altına girmemişise tazmin ile mükellef değildir.
..."
21. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 244. maddesi şöyledir:
"Aksine sözleşme olmadıkça, satılan taşınmaz, satış sözleşmesinde yazılı yüzölçümü tutarını kapsamıyorsa satıcı, eksiği için alıcıya tazminat ödemekle yükümlüdür.
Satılan taşınmaz, resmî bir ölçüme dayanılarak tapu siciline yazılmış olan yüzölçümü tutarını içermiyorsa satıcı, özellikle üstlenmiş olmadıkça tazminat ile yükümlü değildir.
..."
22. 6098 sayılı Kanun'un 648. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girer."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; dava konusu taşınmazı satın aldığı tarihten on altı yıl önce Tapu Sicil Müdürlüğünce taşınmaz hissesinin yanlış hesaplanması dolayısıyla hatalı tescil işleminin gerçekleştirildiğini, bu durumdan taşınmaza ilişkin ıslah imar çalışmalarını yapıldıktan sonra Tapu Sicil Müdürlüğünden bilgi istemesinin ardından haberdar olduğunu, Tapu Sicil Müdürlüğünce yapılan hatanın kabul edildiğini, buna göre 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan dolayı devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu belirterek mülkiyet hakkının; Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda bu durumun göz ardı edildiğini ve hisse hesaplamalarının hatalı yapıldığını, raporda yer alan taşınmaz üzerinde ipotek bulunması nedeniyle zararının oluşmadığı yönündeki değerlendirmenin gerçeği yansıtmadığını, bilirkişi raporunda çelişkiler bulunduğuna ilişkin itirazlarının dikkate alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılanmanın yenilenmesine karar verilmesini mümkün olmaz ise ihlallerin tespiti ile maddi zararın tespit edilebilmesi için dosyanın genel mahkemelere gönderilmesine ya da bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilerek tespit edilecek tutar üzerinden maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B.Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucunun söz konusu şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı anlaşıldığından ve şikâyetlerin kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de görülmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvurucu; dava konusu taşınmazı satın aldığı tarihten on altı yıl önce Tapu Sicil Müdürlüğünce söz konusu taşınmazın hissesinin yanlış hesaplanması nedeniyle hatalı tescil işleminin gerçekleştirildiğini, bu durumdan taşınmaza ilişkin ıslah imar çalışmalarının ardından Tapu Sicil Müdürlüğünden bilgi istemesinin ardından haberdar olduğunu, Tapu Sicil Müdürlüğünce yapılan hatanın kabul edildiğini, buna göre 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan dolayı devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Anayasa'nın "Mülkiyet Hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
29. Anayasa'nın belirtilen maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Bu kuralların ilki ile herkesin mülkiyet hakkı tanınmakta, ikincisi ile kişilere ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceği ya da kişilerin hangi koşullarla mülklerinden yoksun bırakılabilecekleri belirtilmektedir. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir.(Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, §§ 46, 47).
30. Somut olayda başvurucunun, taşınmazına ait kayıtların kendi satın alma işleminin yaklaşık on altı yıl öncesinden beri devlet tarafından hatalı tutulmasından kaynakladığını ileri sürdüğü zararlarının karşılanması talebi bulunmaktadır. Başvurucu, devlet tarafından tutulan kayıtlara güvenerek aldığı taşınmazın tapu sicilinde hatalı kayıt tutulması nedeniyle yüz ölçümünün gerçek değerinin üzerinde görünmesinden kaynaklanan zararının 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine dayanarak açtığı davada telafi edilememesinin mülkiyetine saygı hakkını ihlal ettiğinden yakınmaktadır. Bu bağlamda başvurucunun şikâyeti mülkiyete ilişkin yukarıda belirtilen kuralların ilki yönünden incelenecektir.
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de bu türden bir şikâyeti değerlendirirken Sözleşme'de ortaya konanmülkiyete ilişkin kuralların altını çizdikten sonra şikâyeti ilk kural yönünden incelemiştir (Gürtaş Yapı Ticaret Ve Pazarlama A.Ş., B. No: 40896/05,7/7/2015, §§ 48, 49).
32. Taşınmazlara ilişkin ayni hakların devlet tarafından tutulan tapu sicilleri ile dış dünyaya yansıtılması, hak ve işlem güvencelerinin sağlanabilmesi için öngörülmüş bir sistemdir. Ancak bu sisteminin iyi işleyebilmesi tapu siciline duyulan güvenin sürekliliğine bağlıdır. Kanun koyucu da sicilin doğru tutulduğuna güvenen üçüncü kişilerin sicilin yolsuz tutulmasından dolayı uğradığı zararların devlet tarafından ödeneceği ilkesini koyarak tapu siciline duyulan güvenin sürekliliğini sağlamayı amaçlamış, "tapu siciline güven ilkesi"ni düzenlemiştir. Tapu siciline güven ilkesi, tapu sicilinde yer alan bir kayda iyi niyetle güvenerek ayni hak kazanan kişilerin -bu kayıt gerçek hak veya işlem durumuna uygun düşmese bile- kazanımlarının korunmasına yöneliktir. Zira bu yönde bir düzenlemenin olmaması durumu devletin yetkili organlarına olan güvenilirliğini zedelemekle birlikte ekonomik hayatın ağır sarsıntılara maruz kalmasının önünü de açabilecektir.
33. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine göre tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devlet sorumludur. Bu sorumluluk kusur aranmayan bir sorumluluk hâli olmakla birlikte 1007. maddeye dayanılarak açılacak tazminat davalarında kişilerin, zararlarının tapu sicilinin hatalı tutulmasından kaynaklandığını ispat etmeleri gerekmektedir.
34. Nitekim Yargıtayın da konuya ilişkin kararlarında, tapu kaydının hatalı tutulmasından dolayı taşınmazları bu hatalı işleme maruz kalan kişilerin -zarara uğramış olmaları kaydıyla- zararlarının 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca tazmin edilmesi görüşünü benimsediği görülmektedir (Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 13/5/2014 tarihli ve E.2014/712, K.2014/13226 sayılı; 1/7/2014 tarihli ve E.2014/4068, K.2014/19388 sayılı; 29/4/2014 tarihli ve E.2013/29334, K.2014/11742 sayılı kararları).
35. Somut olayın incelenmesi neticesinde 12/8/1969 tarihli tedbil işlemi sonucuuyuşmazlık konusu taşınmazın ilk maliki S.S.in taşınmazda 5705/12160 hissesinin kaldığı, 16/9/1969 tarihli tedbil işlemi ile de kalan hissesinden üç ayrı kişiye toplam 281 m² satış yaptığı, bu satışın kalan 5705/12160 hisseden düşülmek yerine hatalı olarak tam hisse olan 12160/12160 hisseden düşülerek kalan hissenin 11879/12160 olarak yanlış tescil edilip tapuya kaydının geçirildiği, bu tarihten sonra taşınmazın toplam 1674 m² çeşitli başka satıştan sonra esasen 3750/12160 hisse kalmış olarak kaydı oluşması gerekirken 10205/12160 hisse olarak kayıtlı kaldığı ve bu kayıt üzerinden üç kez malik değiştirdiği, son malik olan başvurucunun 3/6/1985 tarihinde tapuda görünen 10205/12160 hisse üzerinden taşınmaza sahip olduğu ve yapılan hatayı Tapu Sicil Müdürlüğünün 11/3/2010 tarihli yazısı ile öğrendiği anlaşılmıştır.
36. Başvurucunun da hatayı öğrenmesinin ardından 26/1/2011 tarihinde İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine dayanarak tapu sicilinin tutulmasında devletin sorumluluğunun olduğu gerekçesiyle dava açtığı, yapılan yargılama sonunda İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/10/2011 tarihli kararı ile dava konusu taşınmazın öncesi olan 1961 ada 45 parsel sayılı taşınmazın ıslah imar uygulaması sonucu 76 adet parsel olarak oluştuğu, diğer hisse satışlarından geriye kalan 3564 m²nin başvurucu üzerinde kaldığı, bunun dışında başvurucuya 83 m² miktarında 31557 ada 5 parsel sayılı taşınmazın verildiği, 26 m² düzenleme ortaklık payı olmak üzere başvurucuya 3673 m² yer kaldığı, başvurucunun fazladan 109 m² yer edindiği, dolayısıyla olayda başvurucunun herhangi bir zararının söz konusu olmadığı kabulüne dayanarak davanın reddine hükmettiği, bu kararın ise temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleştiği tespit edilmiştir.
37. Buna göre başvurucunun -Tapu Sicil Müdürlüğünün de kabul ettiği hatalı kaydı sonucu- taşınmazında oluşan yüz ölçümü kaybı 6532 m² iken yapılan yargılama neticesinde Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşen kabul üzerinden başvurucunun imar ıslah çalışmaları sonucu fazladan toplam 109 m² yer edindiğine ve bu nedenle zarara uğramadığına dair İlk Derece Mahkemesi kanaatinin; başvurucunun gerek taşınmazı alım tarihinde gerekse taşınmaza malik olduktan sonra tapu kaydında görünen yüz ölçümü ile taşınmazın gerçekteki yüz ölçümünde bir farklılığın olduğunu anlayabileceği veya görebileceği yönünde de yargılama dosyasında herhangi bir emarenin tespit edilemediği hususu da dikkate alınarak başvurucu üzerinde aşırı ve orantısız bir yüke sebep olduğu, hakkın özüne dokunur şekilde ölçülülük ilkesini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
39. Öte yandan başvurucunun, İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda tapu kaydının hatalı tutulmasının göz ardı edildiği ve bilirkişi raporunda hisse hesaplamalarının hatalı yapıldığı, taşınmaz üzerinde ipotek bulunması nedeniyle zararının oluşmadığı yönündeki bilirkişi raporunda yer alan değerlendirmenin gerçeği yansıtmadığı, bilirkişi raporunda çelişkiler bulunduğuna ilişkin itirazlarının dikkate alınmadığı, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin -mülkiyet hakkı yönünden verilen ihlal kararı dikkate alındığında- bu aşamada değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvurucu; yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi, bunun mümkün olmaması hâlinde hak ihlallerinin tespiti ile beraber maddi tazminatın belirlenmesi için başvurunun genel mahkemeye gönderilmesi veya bilirkişi incelemesi yaptırılarak maddi tazminatın belirlenip belirlenecek maddi tazminata dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına hükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.
42. İnceleme sonucunda idarenin hatalı işlemi üzerine başvurucunun taşınmazında gerçekleşen kaybın, başvurucu tarafından 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine dayanılarak açılan dava sonucunda giderilememesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
43. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35.maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET KOCA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/19791) |
|
Karar Tarihi: 19/12/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
Mehmet KOCA |
Vekili |
: |
Av. Osman ERYILMAZ |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazların tapusunun bir bölümünün mükerrer kadastro gerekçesine dayanılarak iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1949 doğumlu olup Ankara'da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu Ankara ili Sincan ilçesi Ücret Mahallesi'nde (eskiden Polatlı'ya bağlı bir köydür) kâin 1624 ve 1625 parsel numaralı taşınmazların malikidir.
A. Başvurucuya Ait Taşınmazların Mülkiyet Durumuna İlişkin Arka Plan
10. 1624 parsel numaralı taşınmaz 11/6/1945 tarihli ve 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu uyarınca yapılan toprak dağıtımı sonucu 13/1/1959 tarihinde Hü. K. adına tapuya tescil edilmiştir. Söz konusu taşınmaz 19/1/1967 tarihinde düzenlenen tapulama tutanağıyla 31.100 m² yüz ölçümüyle Hü.K. adına tespit edilmiştir. Başvurucu 24/10/1995 tarihinde 1624 numaralı parseli Hü.K.dan satın almıştır.
11. 1625 parsel numaralı taşınmaz 19/1/1967 tarihli tapulama tutanağıyla 2.850 m² yüz ölçümüyle zilyetlik hükümlerine istinaden Ha. K.nın mirasçıları sıfatıyla başvurucu (1/6), S.K. (3/6), M.K. (1/6) ve Ht.K. (1/6) adına tespit edilerek 25/5/1972 tarihinde tapuya tescil edilmiştir. Söz konusu taşınmaz 24/10/1995 tarihinde yapılan taksim sonucu tamamıyla başvurucu adına tescil edilmiştir.
B. Hazine Adına Tespit ve Tescil Edilen Taşınmaz
12. Ankara ili Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182 parsel numaralı taşınmaz 20/5/1956 tarihli tapulama tutanağında 21.600 m² yüz ölçümüyle Hazine adına tespit edilerek 13/12/1962 tarihinde tapuya tescil edilmiştir.
C. Başvurucuya Ait Tapuların Kısmen İptal Edilmesi
13. Altındağ Kadastro Müdürlüğüne bağlı teknik personel tarafından düzenlenen 20/12/2004 tarihli raporda; 1624 parsel numaralı taşınmazın 17.638 m²lik bölümünün, 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069 m²lik bölümünün 1956 yılında yapılan kadastro çalışması sonucu Hazine adına tespit ve tescil edilen Ankara ili Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182 parsel numaralı taşınmaz ile çakıştığı ve mükerrer kadastro nedeniyle bu bölüme isabet eden tapu kaydının düzeltilmesi gerektiği belirtilmiştir.
14. Polatlı Tapu Sicil Müdürlüğünce; bu rapora istinaden 16/5/2006 tarihli işlem ile 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22. maddesi uyarınca 1624 parsel numaralı taşınmazın 17.638 m²lik bölümünün, 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069 m²lik bölümünün tapusunun iptal edildiği başvurucuya bildirilmiştir.
D. Tapuların Kısmen İptal Edilmesine İlişkin İşleme Karşı Açılan Dava
15. Başvurucu tarafından 16/4/2009 tarihinde Sincan 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde tapunun kısmen iptaline ilişkin işleme karşı dava açılmıştır.
16. Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda 1624 parsel numaralı taşınmazın 17.638 m²lik bölümünün, 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069 m²lik bölümünün Ankara ili Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182 parsel numaralı taşınmaz ile çakıştığı tespit edilmiştir.
17. Mahkemece 19/11/2009 tarihli kararla davanın reddine karar verilmiştir. Mahkeme 3402 sayılı Kanun'nun 22. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ikinci defa yapılan kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz olduğu yolundaki kurala dayanmıştır. Mahkeme, ikinci kadastro sonucu yapılan kaydın iptalinin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşmıştır.
18. Mahkeme kararı, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 4/5/2011 tarihli kararıyla onanmıştır.
E. Tapuların Kısmen İptal Edilmesi Nedeniyle Açılan Tazminat Davası
19. Başvurucu 6/9/2011 tarihinde Gölbaşı Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) taşınmazların tapusunun kısmen iptal edilmesi nedeniyle tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; iyi niyetle edindiği taşınmazların tapusunun terkin edilen bölümünün yeniden adına tesciline karar verilmesi, bunun mümkün olmaması durumunda tapuların kısmen iptal edilmesi nedeniyle uğradığı zararın 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi uyarınca tazmini isteminde bulunmuştur.
20. Mahkeme 14/11/2012 tarihli kararla tescil talebine ilişkin istem yönünden davanın 3402 sayılı Kanun'un 13. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen on yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Mahkeme, tazminat talebini ise 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca devletin sorumluluğunu gerektiren herhangi bir zararın söz konusu olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
21. Mahkeme kararı, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin (Daire) 6/5/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 29/9/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 12/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 19/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
23. 3402 sayılı Kanun’un 22. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“ Evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci defa kadastroya tâbi tutulmuşsa, ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır ve Türk Medenî Kanununun 1026 ncı maddesine göre işlem yapılır. Süresinde dava açılmadığı takdirde, ikinci defa yapılan kadastro, tapu sicil müdürlüğünce re’sen iptal edilir.”
24. 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.”
25. 4721 sayılı Kanun’un 1026. maddesi şöyledir:
“Bir aynî hakkın sona ermesiyle tescil her türlü hukukî değerini kaybettiği takdirde, yüklü taşınmaz maliki, terkini isteyebilir.
Tapu memuru bu istemi yerine getirirse, her ilgili, bu işlemin kendisine tebliği tarihinden başlayarak otuz gün içinde terkine karşı dava açabilir.”
2. Yargıtay Kararları
26. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 18/11/2015 tarihli ve E.2015/2184, K.2015/11402 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Dava, mükerrer kadastro gerekçesiyle iptal edilen tapu nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mülkiyet hakkı, Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan kanunlarla korunduğu gibi,5170 sayılı Kanun ile değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen,Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle degüvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), Turgut Ve Diğerleri-Türkiye davasıkararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, Köktepe-Türkiye davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 noluEkProtokol’ün 1. maddesi anlamında kamuyararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğiniifade etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. 2010/318 Ksayılı kararlarında davurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğunun kapsamı, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini izleyen işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bukayıtlarda oluşan hataları da kapsamaktadır. Bir başka deyişle, kadastro işlemleri, tapu kütüğünün oluşumuna dayanak oluşturduğundan, bu işlemler nedeniyle tapu kütüğünde oluşacak yanlışlıklar nedeniyle doğacak zararlar da TMK'nın 1007. maddesi kapsamındadır. Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (aynî) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukuki duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı,zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E.,2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusuiptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, ... Tapu Müdürlüğünün 10.01.2012 tarihli işlemi ve bu işleme karşı ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan ... Esas - ... Karar sayılı dosyada davanın reddine karar verilmesi ile davacıların hissedarı olduğu 6625 m2 yüzölçümlü ... ada ... parsel sayılı taşınmazın 1.985,26 m2'lik kısmına ait tapunun mükerrer kadastro işlemi nedeniyle iptal edildiği, her ne kadar mükerrer yapılan kadastro yok hükmünde bulunsa da, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmazlar hakkında kadastro tesbiti düzenlenerek gerçek kişiler adına tapu kütüğünün oluşturulduğu, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğu, TMK'nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararının tespit edilerek tazminine karar verilmesi gerekirken, mahkemece, davacıların herhangi bir zarara uğramadığı gerekçesiyle davanın reddi yönünde hüküm kurulması doğru değildir. Bu nedenle mahkemece, zararınmeydanageldiğitarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmeli, taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmeli ve tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse o miktarda tazminatın davacılara ödenmesine karar verilmelidir.”
27. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 9/9/2013 tarihli ve E.2013/9108, K.2013/13601 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; davacının 07.02.2008 tarihinde 29200 m2 yüzölçümlü olarak satın aldığı Topaklı ... Köyü 690 parsel sayılı taşınmazın, ... Kadastro Müdürlüğü tarafından 3402 sayılı Yasanın 22. maddesi uyarınca uygulamaya tabi tutularak, taşınmazın 22.079,02 m2'lik kısmının İkizce Köyü 1 nolu parsele binmeli (mükerrer) olması nedeni ile yüzölçümü ve sınırları düzeltilerek, 7120,98 m2 olarak yeniden davacı adına tescil edildiği, yapılan bu işlemin ilan edilerek kesinleşmesi üzerine, davacının tazminat istemli iş bu davayı açtığı anlaşılmıştır.
4721 sayılı TMK.nun sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." hükmü yer almakta olup, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan da TMK.nun 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. (HGK.nun 16.06.2010 gün ve 2010/4-349/318 sayılı kararı)
Hal böyle olunca; 1950 yılında yapılan tapulama çalışmalarında 29200 m2 olarak tespit ve tescile tabi tutulan taşınmazın, sonradan yüzölçümü ve sınırlarının Kadastro Kanununun 22/a maddesi uyarınca, başka bir parsele binmeli olması nedeniyle düzeltilmesi sırasında oluşan zararın da kadastro işlemlerinden kaynaklandığı ve TMK.nun 1007. maddesi anlamında tazmini gerektiği muhakkak olup, işin esasına girilerek, taşınmazın niteliği tespit edilip, arazi ise gelir metodu esas alınarak; arsa ise emsal incelemesi yapılarak davacının zararının kapsamı belirlenerek talebin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir."
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme/AİHS) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir başvurucunun tazminat ödenmeksizin taşınmazının elinden alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Kasım 2009 tarihinde daha önceki içtihadında değişikliğe gittiğini, AİHM'in bu konudaki içtihatlarına dayanarak tapu kayıtlarındaki yanlış kayıtlardan kaynaklanan ayni hak veya menfaatleri kaybolmuş ya da kısıtlanmış olanların tapu kayıtlarındaki düzensizliklerden dolayı devleti sorumlu tutabileceğine hükmettiğini, tazminat miktarının söz konusu arazinin kullanılma şekli, niteliği ve değeri temelinde muhtemel getirisi ve emsal değerlerin dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiğine dikkat çektiğini, bu başvuru yolunun düzenli olarak kullanılmakta olduğunu, ulusal mahkemelerin AİHM'in içtihatlarını ve AİHS'e ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesine dayanarak ilgili mevzuat hükümlerini uyguladıklarını, başvurucunun tapu belgesinin iptali yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde tazminat talebinde bulunabileceğini belirterek iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir (Altunay/Türkiye (k.k.), B. No: 42936/07, 17/4/2012, §§ 36-38).
30. AİHM'in Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye (B. No: 40896/05,7/7/2015, §§ 5-22) kararına konu olayda, başvurucu Şirket tapu kayıtlarına göre 485.200 m² büyüklüğünde olan taşınmazın bir kısım hissesini üçüncü kişiden satın almıştır. Kadastro Bölge Müdürlüğü, 1955 yılında yapılan kadastro çalışması sırasında taşınmazın büyüklüğünün aslında 202.000 m² olarak ölçüldüğü hâlde bir sonraki satırda yer alan taşınmazın yüz ölçümü olan 485.200 m² şeklindeki ölçümün hatalı olarak tapuya tescil edildiğini ve taşınmazın yüz ölçümünün 202.000 m² olarak düzeltildiğini başvurucuya bildirmiştir. Başvurucu Şirketin, devletin tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan sorumluluğuna ilişkin hükümler uyarınca açtığı davada ilk derece mahkemesince başvurucu lehine tazminata hükmedilmiş ise de Yargıtay tarafından bu karar bozulmuştur. Yargıtay, kadastro çalışması sonucu taşınmazın sınırlarının doğru bir biçimde tespit edildiğini ve taşınmazın haritasında bir yanlışlığın bulunmadığını belirtikten sonra yüz ölçümünün maddi yazım hatası sonucu yanlış yazıldığını vurgulamıştır. Yargıtay, başvurucu tarafından satın alınan taşınmazın haritadaki yüz ölçümünden bir buçuk kat daha büyük gösterilmesinin yüzeysel olarak bakıldığında fark edilebilecek bir hata olduğunun altını çizmiş ve bu nedenle devletin sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından Yargıtay kararına uyularak dava reddedilmiştir.
31. AİHM, başvurucunun gerçekte 202.000 m² olan bir taşınmaz için 485.200 m²ye karşılık gelen bir fiyat ödediğine işaret etmiş ve bu nedenle zarara uğradığının tartışmasız olduğunu ifade etmiştir (Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, § 46). Başvuruyu pozitif yükümlülükler kapsamında inceleyen AİHM; 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde devletin tapu sicilinin tutulmasına ilişkin hatalarından doğan zararın tazminine imkân tanındığı hâlde somut olayda, taşınmazın herhangi bir hata içermeyen haritasının başvurucuyu sicilde yazılı olan yüz ölçümünün hatalı olduğunu tespit etmeye muktedir kıldığı gerekçesiyle başvurucunun tazminat talebinin reddedildiğini vurgulamıştır (Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, §§ 56-58). AİHM, özellikle emlak işiyle iştigal eden alıcıdan belli ölçüde özenli davranmasının beklenmesinin kabul edilebilir olduğunu belirtmekle birlikte somut olaydaki taşınmazın doğal bir bağlantı içinde bulunduğu daha geniş bir alanın parçası olduğuna ve bitişik parsellerden ihtilaflı parseli ayırt etmeye imkân veren herhangi bir fiziki sınırın bulunmadığına dikkat çekmiştir. AİHM; bu koşullarda ulusal mahkemenin alıcının bütünüyle tapu siciline dayanmaması ve harita ile sicil arasında çelişki bulunup bulunmadığının tespiti bakımından ayrıca danışman görüşüne de başvurması gerektiği yönündeki yaklaşımının idare tarafından yapılan hatanın sonuçlarına başvurucunun katlanmasına neden olmak suretiyle başvurucuya ölçüsüz bir külfet yüklediği kanaatine varmıştır (Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, § 59).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 19/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, tapu siciline güven ilkesi uyarınca edindiği taşınmazlarının tapusunun kısmen ve tazminat ödenmeksizin iptal edilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini öne sürmektedir. Başvurucu; mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle açılan davalarda zamanaşımının söz konusu olmayacağını, bu nedenle uğradığı zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı sebebiyle reddedilmesinin mülkiyet hakkını zedelediğini belirtmektedir. Başvurucu, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 1/4/2014 tarihli ve E.2013/24348, K.2014/9133 sayılı kararındaki, mükerrer tapu kaydının terkini sebebiyle uğranılan zararın 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca tazmini gerektiği yolundaki içtihadın göz ardı edildiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; tapuların terkin edilen bölümünün yeniden adına tesciline karar verilmesi, bunun mümkün olmaması durumunda tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur. Kararın gerekçesinde, tescil istemine ilişkin talep yönünden davanın 3402 sayılı Kanun'un 13. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen on yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı; tazminat talebi yönünden ise 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca devletin sorumluluğunu gerektiren herhangi bir zararın söz konusu olmadığı nedenleriyle davanın reddi gerektiği ifade edilmiştir. Ancak hüküm, her iki talep bakımından bir ayrım yapılmaksızın davanın süre aşımı nedeniyle reddi biçiminde kurulmuştur. Gerekçeli kararın yazımındaki bu özensizlik ve ciddiyetsizlik her iki talebin de süre aşımı nedeniyle reddedildiği izlenimi uyandırmakta ise de karar bir bütün olarak dikkate alındığında tazminat ödenmesine ilişkin talep yönünden davanın 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca koşulları oluşmadığından esastan reddedildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu şikâyet mahkemeye erişim hakkı kapsamında değil mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
a. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
37. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü hak ve alacaklar da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2006, § 60).
38. Somut olayda Ankara ili Sincan ilçesi Ücret Mahallesi'nde kâin 1624 ve 1625 parsel sayılı taşınmazların büyüklüğü, 1967 yılında yapılan tapulama çalışmasında sırasıyla 31.100 m² ve 2.850 m² olarak ölçülmüştür. 31.100 m² büyüklüğündeki 1624 parsel numaralı taşınmazın 17.638 m²lik bölümü ile 2.850 m² büyüklüğündeki 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069 m²lik bölümü daha önce 1956 yılında yapılan tapulama çalışması sonucu Ankara ili Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182 parsel numaralı taşınmazın parçası olarak Hazine adına tespit edilmiştir. Satın alma ve taksim sonucu 24/10/1995 tarihinde başvurucunun mülkiyetine geçen taşınmazların 1956 yılındaki tapulama çalışmasında Hazine adına tespit edilen bölümlerine ilişkin tapu kaydı, mükerrer kadastro gerekçesiyle 16/5/2006 tarihinde iptal edilmiştir. Taşınmazların tapularının Hazine lehine iptal edilen bölümlerinin işlem tarihinde başvurucunun mülkiyetinde bulunduğu hususunda tartışma bulunmadığı ve dolayısıyla Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında güvence altına alınan bir mülkün var olduğu açıktır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
39. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin kontrolü", mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
40. Başvurucuya ait taşınmazlara ilişkin tapuların kısmen Hazine lehine iptal edilmesi mülkiyet hakkına müdahale oluşturmaktadır. Tapunun iptal edilmesi mülkten yoksun bırakılması amacını taşıdığından "mülkten yoksun bırakma" biçimindeki ikinci kural kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
42. Mülkiyet hakkı mutlak olmayıp hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
43. Başvurucunun taşınmazlarının tapusunun kısmen iptal edilmesi, 3402 sayılı Kanun'un 22. maddesine dayandırılmıştır. 3402 sayılı Kanun'un 22. maddesinin birinci fıkrasında evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosunun yapılamayacağı kurala bağlanmış; bu gibi yerler ikinci defa kadastroya tabi tutulmuşsa ikinci kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılacağı ve ikinci defa yapılan kadastronun iptal edileceği belirtilmiştir.
44. Somut olayda başvurucuya ait 1624 parsel numaralı taşınmazın 17.638 m²lik bölümünün, 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069 m²lik bölümünün ikinci kez kadastro gördüğü ihtilafsızdır. Dolayısıyla bu bölümlere isabet eden tapunun iptal edilmesinin yasal dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
(2) Meşru Amaç
45. İkinci yapılan kadastro tespiti hükümsüz sayılıp bu tespite dayanılarak oluşturulan tapunun iptal edilmesi, birinci kadastroda lehine tespit yapılan malikin mülkiyet hakkının korunması amacına yöneliktir. Birinci kadastroda lehine tespit yapılanın mülkiyet hakkının korunmasının kamu yararına dönük olduğu açıktır. Dolayısıyla başvurucunun tapusunun kısmen iptal edilmesi meşru bir amaca dayanmaktadır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
46. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki, ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
47. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
48. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkârlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır (Besime Çetin, B. No: 2014/17809, 8/11/2017, § 43).
49. İdarenin "iyi yönetişim" ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. "İyi yönetişim" ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68). Öte yandan idarelerin hatalı tesis ettiği işlemleri geri alma hakkı bulunmakla birlikte kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere yüklememeleri gerekir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Başvurucunun taşınmazlarının daha önce 1956 yılında yapılan tapulama çalışması sonucu Ankara ili Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182 parsel numaralı taşınmazın parçası olarak Hazine adına tespit edilen bölümünün tapusunun iptal edilmesinin Hazinenin menfaatlerinin korunması amacı bakımından elverişli ve gerekli olmadığı ifade edilemez.
51. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Öngörülen tedbirin maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla, uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
52. Başvurucuya ait Ankara ili Sincan ilçesi Ücret Mahallesi'nde kâin 1624 parsel numaralı taşınmazın 17.638 m²lik bölümü ile 1625 parsel numaralı taşınmazın 1.069 m²lik bölümünün 1956 yılında yapılan tapulama faaliyeti sonucu Hazine adına tespit ve tescil edildiği sabittir. Dolayısıyla taşınmazların bu bölümü yönünden 1967 yılında yapılan tapulama faaliyeti sonucu oluşturulan tapu kaydının mükerrer olduğu açıktır. Mükerrer tapu kaydı oluşturulmasının bütünüyle idarenin aynı yerde kanunen yasak olduğu hâlde ikinci kez tapulama (kadastro) çalışması yapmasından kaynaklandığı görülmektedir.
53. Kanun koyucu iki defa kadastro yapılması sonucu mükerrer oluşturulan tapu kayıtlarından ilk kadastroya dayalı olanının gerçeği yansıttığını aksi ileri sürülemez bir karine olarak kabul etmiş ve buna bağlı olarak ikinci kadastro sonucu oluşan tapunun iptal edilmesini öngörmüştür. Diğer bir ifadeyle kanun koyucu, ilk kayıt malikinin mülkiyet hakkını daha üstün değerde görmüştür. İkinci kadastro sonucu oluşturulan tapunun malikinin ilk kadastro neticesinde yapılan tescile karşı kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde dava açması teorik olarak mümkün ise de iki kadastro arasında on yıldan fazla sürenin geçtiği durumlarda mükerrer kayıt malikinin böyle bir imkânı da bulunmamaktadır.
54. Somut olayda başvurucunun taşınmazlarının daha önce 1956 yılında Hazine adına tespit ve tescil edilen taşınmaz ile çakışan bölümlerine ilişkin tapu iptal edilmiştir. Başvurucunun 1956 yılında ilan edilen birinci kadastro tespitine itiraz etmesi veya bu tespit neticesinde yapılan tescile karşı dava açması da mümkün değildir. Bu durumda kamu makamları tarafından oluşturulan tapuyu ifraz ve satın alma yoluyla edinen başvurucunun tapularının Hazineye ait tapu ile çakışan bölümünün iptal edilmesi başvurucuya ağır bir külfet yüklemiştir. Önceki kadastroya istinaden lehine tapu oluşturulan Hazinenin menfaatlerinin korunmasında kamu yararı bulunmakta ise de devletin verdiği tapuya dayanarak mülkiyet hakkı sahibi olan başvurucunun da menfaatinin gözetilmesi ve bu çerçevede idarenin hatalı işleminin bütün sonuçlarının başvurucuya yüklenmemesi gerekmektedir. Bu bağlamda tapularının kısmen iptal edilmesi karşılığında başvurucuya tazminat ödenmesinin başvurucuya yüklenen külfeti hafifletecek ve kamu yararı ile bireysel menfaatlerin dengelenmesini sağlayacak önemli bir araç olduğu söylenebilir.
55. Türk hukukunda tapu sicilinin hatalı tutulmasından kaynaklanan zararların devlet tarafından tazmin edilmesini öngören düzenleme, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde yer almıştır. Anılan maddede; tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğu, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere devletin rücu edebileceği hüküm altına alınmıştır. Yargıtay tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğu ve bu kayıtlarda yapılan hatalardan da 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca devletin sorumlu olduğunu içtihat etmiştir (Nazmiye Akman, B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 25; Ahmet Hilmi Serter, B. No: 2014/10954, 17/11/2016, §§ 41, 42; Hatice Avcı ve diğerleri, B. No: 2014/9788, 22/9/2016, §§ 74-76). Öte yandan Yargıtay 3402 sayılı Kanun'un 22. maddesi uyarınca mükerrer (binmeli) tapuların düzeltilmesi sırasında oluşan zararın da kadastro işlemlerinden kaynaklanması nedeniyle 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında devlet tarafından tazmini gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. §§ 26, 27).
56. Somut olayda başvurucunun 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine istinaden devlet aleyhine açtığı tazminat davası, anılan hüküm uyarınca devletin sorumluluğunu gerektiren herhangi bir zararın söz konusu olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Mahkemenin Yargıtay içtihadıyla çelişen bu yorumu nedeniyle tapusu iptal edilmek suretiyle başvurucuya yüklenen külfetin orantılı hâle getirilmesi önlenmiş ve başvurucunun idarenin hatasından doğan zarara katlanması sonucunu doğurmuştur. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkı ile Hazinenin menfaatlerinin korunmasındaki kamu yararı arasında kurulması gereken makul dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu anlaşıldığından mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu kanaatine varılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri HakkındaKanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
60. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
61. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Gölbaşı Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
62. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gölbaşı Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/620) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.