TOPLULUK ŞİRKETİ NİTELİĞİNDE OLMAYAN ANONİM ŞİRKETLERDE, AZLIK ORTAKLIĞIN ŞİRKETTEN ÇIKARILMASI ŞİRKET TÜZEL KİŞİLİĞİ TARAFINDAN TALEP EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
2019/915 E.
2019/7720 K.
02.12.2019 T.
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 30/11/2017 tarih ve 2016/584 E- 2017/1252 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nce verilen 29/11/2018 tarih ve 2018/482 E- 2018/1418 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının davacı şirkette %25 paya sahip ortak olduğunu, şirketten borç paralar alıp ödemediğini, hakkında icra takiplerinin başlatıldığını, davalının bu aşamada şirketin çalışmakta olduğu diğer firmaları arayarak kötülediği ve işleri engelleyeceğini beyan ederek müvekkili şirketin ticari itibarını zedelediğini, davalı yan üzerinde şirketin 1.824.380.25 TL’sinin bulunduğunu, şirket ortağı … … hesabından kendisine ödenen miktarın 143.889.15 TL olduğunu, … üzerinden virmanla davalıya şirket hesabından 600.345.00 TL ödendiğini. 25.03.2016 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulda tüm hissedarların temsil edildiğini, davalı yanın kendisine istenilen belgelerin verilmediği iddiası ile toplantıdaki hazurun cetvelini imzalamayacağını beyan ettiğini, bu durumun tüm ortaklar tarafından tutanak altına alındığını, davalının sürekli olarak şirketten para almasının TTK’nın 358. ve 393. maddelerine aykırı olduğunu, bu nedenlerle davalının şirket ortaklıktan çıkarılma kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı şirkette 1/4 oranında (gerçekte 1/3 oranında) paya sahip olduğunu, müvekkilinin 12.08.2015 tarihli şirket genel kurul toplantısında şirketten alacaklı olduğunu, şirketin kar-zarar ve mali durumuma ve mükerrer kayıtlar hakkında itirazlarını bildirdiğini, müvekkiline alacaklarının ödenmediğini belirtmiştir. Bu genel kurul toplantısı akabinde şirket ortakları tarafından ticari defter ve kayıtlar üzerinde bağımsız denetim kararı alındığını, 22.03.2016 tarihli Denetim ve İnceleme Raporuna görex EMA Elektrik Makine Araştırma Ticaret A.Ş. ortakları … ile …’ın müvekkilinin haberi olmaksızın şirket ticari defterleri ve kayıtları üzerinde kanuna aykırı bir biçimde ve suç teşkil eden iş ve işlemleri yaptıklarının, şirketi doğrudan doğruya zarara uğratıldığının ve şirket menfaatlerine tamamen aykırı davranmakta olduklarının tespit edildiğini belirtmiştir.
Davacı tarafın dava dilekçesinde iddia ettiği müvekkilinin şirketin diğer ortaklarına saldırdığı iddiasının ve davacı tarafın müvekkil şirkete borcu olduğu iddialarının da gerçek dışı olduğunu, şirketin diğer ortaklarının şirket kayıtları üzerinde usulsüzlük yaparak müvekkilini şirkete borçlu gibi göstermeye çalıştıklarını, şirket karda olduğu halde zarar ediliyormuş gibi gösterilerek kâr dağıtımı yapılmasının önüne geçildiğini, anonim ortaklıklarda ortaklıktan çıkarma kurumunun TTK uyarınca sıkı şartlara tabi tutulduğunu, hukuki dayanaktan yoksun nedenlerle ve somut olmayan delillerle ortaklıktan çıkarmanın mümkün olmadığını, huzurdaki davanın hukuki dayanaklardan yoksun olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacı tarafça, TTK’nın 208. maddesinde belirtilen hallerde, azınlık pay sahiplerinin şirket ortaklığından çıkarılabileceği ileri sürülmüş ise de TTK’nın 208. maddesinin “şirketler topluluğu” için getirilmiş hüküm olduğundan somut olaya uygulanma imkanının bulunmadığı, şahıs unsuru önem kazanan limited şirketlerde haklı nedenle mahkeme kararı ile ortaklıktan çıkarılma ile ilgili ayrıca düzenleme yapıldığı (TTK.m.640/3), fakat anonim şirketlerde bu yönde bir düzenleme yapılmadığını, bu nedenle kanun koyucunun sermaye unsuru daha ön planda olan anonim şirketlerde pay sahipliğinin haklı nedenle sona erdirilmesi yönünde iradesinin bulunmadığını kabul etmek gerektiği, TTK’nın 208. maddesinde düzenlenen ve haklı nedenlerin bulunması halinde hakim şirkete azınlığın haklarını satın alma hakkı veren düzenlemenin, anonim şirketlerde haklı nedenle ortaklıktan çıkarma talebine kanuni dayanak yapılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine kararı verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İstinaf mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre , davacı tarafın, davalının eylemleriyle ortaklık ilişkisini sürdürülemez hale getirdiğini ileri sürerek davalının ortaklıktan çıkarılmasını TTK’nın 358 ve 393. maddelerini yasal dayanak göstererek talep ettiğini, ancak kanun maddelerinde şirket ortağının, haklı sebeplerle şirket ortaklığından çıkarılmasına dair bir düzenleme bulunmadığını, yine iddiada dayanılan TTK’nın 208. maddesinin, şirketler topluluğuna ilişkin bir düzenleme olup, hakim şirketin bazı yasal koşulların mevcudiyeti halinde azınlık paylarını satın alma hakkını düzenlediğinden kanun maddesinin somut olaya uygulanamayacağını, sonuç olarak, ileri sürülen haklı sebep ne olursa olsun, anonim şirketin, ortağının ortaklıktan çıkarılmasını talep hakkı bulunmadığı, sadece fesih ve tasfiye davalarına ilişkin 531.maddede, fesih yerine çıkarma kararı verme imkanı tanındığını ama bu maddeninde somut olaya uygulanmasının söz konusu olmadığından, HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine kararı vermiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b–1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:
Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 02/12/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.