TÜRKİYE'NİN İDAM TARİHİ 4- SON İDAM HIDIR ARSLAN

TÜRKİYE'NİN İDAM TARİHİ 4- SON İDAM HIDIR ARSLAN

‘Anlamlıysa ölüm, yaşamak kadar güzeldir’:

Hıdır Aslan, 36 yıl önce idam sehpasını

kendisi devirdi! Türkiye Cumhuriyetinde

yapılan son idam

“İyi, güzel şeyler uğruna yaşanıyorsa her şey, katlanılmayacak şey yoktur. Ölüm bile basitleşiyor. Anlamlıysa ölüm yaşamak kadar güzeldir”

36 yıl önce , 25 Ekim 1984’te, 1958 Dersim Hozat doğumlu Hıdır Aslan; idam edildi. Aslan, 12 Eylül faşizminin idam edilen son devrimcisiydi.

Kurtuluş ve Etlik Liseleri’nde okurken devrimcilikle tanışan ve kısa sürede LİSE-DER içerisinde faaliyet göstermeye başlayan Aslan; darbeden sonra Şubat 1980’de yakalanarak 4 yıl hapishanede kaldı. 4 yıl süren hapislik günlerinin ardından da 25 Ekim 1984 günü Burdur Hapishanesi avlusunda idam edildi; Aslan, idam sandalyesini kendisi devirdi.

İzmir’in devrimci damarının, karşıt görüşlü insanların işgaliyle kırılmaya çalışılması, Tariş’in hukuksuzlaştırılması Milliyetci Cephe hükümetinin çabalarından biriydi o dönem. Tariş’ten çok sayıda işçi çıkarıldı ve bu beklendiği gibi direnişle karşılandı. Çünkü çıkarılan işçiler yerine torpilli insanlar alınacak. Tariş’te başlayan direniş, kısa sürede İzmir’i sardı ve gecekondu mahalleleri direnişle yankılanıyordu. Gültepe, Altındağ, Çimentepe semtlerinde büyük çaplı çatışmalar yaşandı. İşte Hıdır Aslan da böylesi bir çatışmada yakalandı.

Gültepe’de, barikat savaşının öncülerinden Hıdır Aslan ve arkadaşları iki polisin ölmesi üzerine bölgeyi terk etme kararı aldı ve bölgeden uzaklaşmaları sırasında Hıdır Aslan; Yeşildere’de bir fabrikaya girmesinin ardından “yabancı” olduğu anlaşılınca polis tarafından yakalandı.

Hücre arkadaşı, idama nasıl gittiğini anlatıyor

Hücre arkadaşı Veli Biçer, Aslan’ın idam edilmesinden önceki saatleri şöyle anlatıyor:

“Son geceyi ben de arkadaşların anlattığı kadar biliyorum. O gün (…) yeraltı hücrelerindeydik… Bu nedenle onların anlatımlarından aklımda kaldığı kadarını yazıyorum.

O gece TV kapandıktan sonra saat 4-4.30’a kadar gırgır şamata işinde kelime türetme oyunu oynuyorlar. Geceleri bu oyunu çok oynadığımızı biliyorsun. Onlar oyunla sabahı karşılarken gardiyanlar sık sık mazgaldan onlara bakıyorlarmış. Oyun bittikten on beş yirmi dakika sonra iki başgardiyan ve bir gardiyan içeri giriyorlar ve doğru Hıdır’ın hücresine gidiyorlar. Hıdır üst katta İbo’nun yanındaki hücrede kalıyormuş. Gardiyanlar Hıdır’ı alıp götürüyorlar. Hiç kimse anında farkedemiyor. Sadece Mehmet Bozbay ‘Sağdıç ne oluyor?’ diye soruyor. ‘Galiba öteki tarafa gidiyorum’ diye yanıtlıyor Hıdır.

İbo uyuduğu için onu götürdüklerini görmemiş. Arkadaşlar bir süre tartışmışlar. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlarmış. Belki gelir diye beklemişler. Hastane işi olabilir diye düşünmüşler. Çünkü o sıralarda Hıdır’ın avukatı onun Adli Tıp’a gönderilmesi için de başvurmuş ve infaz da bu nedenle ertelenmiş.

Ama aradan biraz zaman geçip de hiçbir haber alamayınca endişelenmişler. Ve gardiyanın biri mazgala vurunca durumu anlamışlar ve slogana başlamışlar”

Darağacında son fidan: Hıdır Aslan

‘Yaşamak bir türküyse bunu, bu türküyü en güzel biçimiyle söylemeye çalıştım’

Aslan’ın yeğeni Sultan’a yazdığı mektup ise şöyle:

“Canım Abim,

Uzun uzun yazacak değilim. Bu ana hep hazırdım. Son yolculuğum yaşamım kadar güzel olmalı. Üzütmek mi? Bunu hiç istemiyorum canlarım. Büyük sözler etmeyi gereksiz buluyorum. Herşey yaşamımız kadar açık ve sade olmalı.

Yaşamak bir türküyse bunu, bu türküyü en güzel biçimiyle söylemeye çalıştım. Zafer şarkısınırı söylendiği günler de gelecek. Kısa da olsa onurlu yaşamanın yolunu seçtiğim için mutlu gidiyorum. İyi, güzel şeyler uğruna yaşanıyorsa her şey, katlanılmayacak şey yoktur. Ölüm bile basitleşiyor. Anlamlıysa ölüm yaşamak kadar güzeldir.

Şu mektubu yazarken bir yandan çay, sigara içiyorum. Ağır ağır. Tadına vara vara. Neşesiz değilim. Bir yandan yaşamımın film şeridini toplamaya çalışıyorum kafamda. Kısacık zamanda bu anlık, hemen her şeyi baştan sona ayrıntılarıyla izlemek oldukça zor gibi.

‘İyiden, güzelden yana olun’

Vasiyet yazmamı istemiştin. Acele etmemiştim ama buna zamanımız oldu işte. İyiden, güzelden yana olun. Budur isteğim, hepinizden. Tüm dostlarıma, dost yüreklilere sevgimin sıcaklığını iletin. Utançsız, onurlu gidişimi. Üzülmek, acımak hiç kimseden beklemediğim bir şeydir. Bana yapılacak en büyük kötülük budur. İnsan acılarla da yaşamasını bilir, bilmeli. Güç de olsa.

Benim üzerimde büyük emekleriniz var, ödenmeyecek kadar büyük. Senin ve ötekilerin. Siz, emeğin tüm temsilcilerine, dünyadaki tüm emekçi, onurlu güçlü insanlara layık olabilmenin yolunu seçtim. Yapabileceğim her şeyi yapamamış olsam da, bu görevi yapacak yeni insanlar topraktan fışkırıyor.

Ailedeki bana düşen tüm hakları, sen ve Aydın’a bırakıyorum. En yararlı biçimde kullanacağınıza inanıyorum.

‘On dakikamız var’

Çok şey söylemek istiyorum ama zaman öyle kısa ki. On dakikamız var. Üzülmeyin, acılara yenilmeyin, hayata karşı güçlü olun, yaşam budur. Seçilmesi gereken yaşam. Sultan’a sevgilerimi yolluyorum. Herbirinize isim isim yazamayacağım. Dostlara da. Bu hepsini karşılasın.

Yüreğimin tüm sevgisiyle, tüm onurlu güçlerimle seni, sizi, hepinizi kucaklar, doyasıya öperim. Güçlü olun. Başı dik olun. O güzel günlerde tekrar yanınızda olacağım.

Amcanız, kardeşiniz, dostunuz”

‘Senin sesin yenilgi tanımaz’

Yaşamı devrimcilik, mücadele ve hapislik koşullarıyla geçen Hıdır Aslan; iyiyi, güzeli, devrimciliğin kuşatıcı gücünü Buca Hapishanesi’ne kaldığı sırada yazdığı bir şiirle, kendi deyimiyle “topraktan fışkıran” gelecek nesillere bıraktı:

“Bu abluka dağılacak”

“duru düşlediğin gökyüzünü

kara kara bulutlar nakışlıyorsa

umutların kuşatılmasın
acılarımın gözbebeği

bak bahar nasıl da hoyrat
dağlar nasıl da açmış kollarını
görkemli bir ana kucağı gibi
kasırgalı vuruşlara hazır
nasıl da yükseliyor gökyüzüne

davran hele davran hele
acılarımın gözbebeği
senin sesin yenilgi tanımaz
bu abluka dağılacak”