TÜRKİYENİN İDAM TARİHİ 8-SERDAR SOYERGİN'İN İDAMI
SERDAR SOYERGİN
.
"mavi sonsuz kez
mavi hüzün sonsuz kez
hüzün lakin bir kez
ve en başına buyruk renk hayat
ne söylesem az
ne sussam ağır gelir"
Yeter Özdemir Şahin
Sarı Serdar'ın, lağım sularının bastığı, kuru ekmekle karnını doyurduğu, boynuna demir halka takılı halde hücrelerde geçen günleri neticesinde bacağı kangren olmuştur. Şiş bacağına rağmen defalarca sorguya alınır, günlerce sorguda tutulur, işkencelere maruz kalır. Elektriğin ne olduğunu da öğrenir, açık yaralarının emniyet görevlileri için bulunmaz bir nimet olduğunu da. "Nasıl olsa öleceksin, başka suçları da üstlen" diye teklifte bulunulur kendisine. Ama o, değil suçları üstlenmek ifade vermeyi bile reddetmektedir. Bacağının kesilmesi gerektiği halde bunu da kabul etmez. Ciddi sağlık sorunu ve özürü bulunan kimselerin asılması kanuna aykırıdır ama bu Serdar'ın sonunu değiştirmez. Tutuklanma gerekçesi bir yüzbaşıyı öldürmektir. Serdar'ın silahının ateş almadığı, aslında kimseyi öldürmediği, bu duruma hem çatışma anındaki güvenlik görevlilerinin hem de arkadaşlarının tanık olduğu bilinmesine rağmen, mahkeme heyeti tarafından avukat tutmasına bile izin verilmeksizin, 3 saat süren tek duruşma neticesinde, taammüden adam öldürmekten suçlu bulunur.
Sarı Serdar'ı astırmak için cellat bulmakta bile zorlanırlar. Bu cesur ve suçsuz genci kimse asmak istememektedir. Ve nihayet o an geldiğinde Serdar, aksayan bacağıyla sendeleyerek sehpaya ilerler. "Ayakların geriye mi gidiyor?" diye alay eden yüzbaşının yüzüne son isteği olan ama içmediği kahveyi döker Serdar ve sehpaya öyle çıkar. "Ölüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi sefa geldi" diyerek sağlam ayağıyla sehpayı tekmeler. Tarih 1980, 25 Ekim'i 26 Ekim'e bağlayan gecedir.
Alper YALMAN, Serdar SOYERGİN'in çocukluk ve iş arkadaşı anlatıyor
Serdar Soyergin'i ne zaman tanıdınız?
Serdar Soyergin 14-15 yaşlardan beri tanıdığım mahalle arkadaşımdı. Son derece barışçı, neşeli ve yurtsever biriydi. Solcu ve devrimciydi. 14 Eylül 1980'de tutuklanıncaya kadar hem Çukobirlik'te geçici işçi statüsünde çalışıyor hem de hızlandırılmış Eğitim Enstitüsü kurslarına gidiyordu. Başarılı bir öğrenciydi ve kurstan sonra öğretmen olarak atanmayı ümit ediyordu.
Yüzbaşının öldürüldüğü eylemin nasıl geliştiğini anlatır mısınız?
12 Eylül 1980 hafızam beni yanıltmıyorsa bir cuma günüydü. Gece sokağa çıkma yasağı uygulanmaktaydı. 13 Eylül akşamı buluştuk ve tedbir olsun diye o gece evlerimizde kalmayalım dedik. Başka bir mahallede oturan yine Çukobirlik'te işçi olan bir ağabeyimiz de bizi davet etmişti. 13 Eylül'ü 14 Eylül'e bağlayan geceyi gayet neşeli ve aynı zamanda endişelerle geçirdik. Elbette ki temel konumuz cuntanın yapacakları ve acaba işten atılır mıyız endişesiydi. Serdar 14 Eylül sabahı, 'Ben Kuruköprü'deki kahveye gidip arkadaşlarla buluşacağım,' diyerek evden ayrıldı. Ben de kendi oturduğum semte gittim.
Olayı nasıl duydunuz?
Serdar'ın gittiği kahvehanede kavga çıktığı, yoldan geçmekte olan bir askeri birliğin kavgaya müdahale ettiği ve silahlı çatışma çıktığı haberi gecikmedi. Başka bir sol grupla aralarında tartışma çıkmış ve o sırada devriye gezen askerler olaya müdahale etmiş, silahlar patlamış. Tankçı Yüzbaşı Bülent Angın çatışmada ölmüş, Serdar Soyergin bacağından yaralı olarak yakalanmış. Yüzbaşıyı asıl öldüren Süleyman Aydemir ise kaçmış. Görenlerin daha sonra anlattıklarına göre Serdar'ı yaralı olarak yakalayan askeri birlik, onu bir cemsenin arkasına ayağından bağlayarak şehrin ortasında sürüklemiş.
İddianamede neler yazıyordu?
İddianamede, Serdar Soyergin'in olay esnasında bir güvenlik görevlisinin göğsüne silah dayayıp tetiğe bastığını, fakat silahın ateş almadığı, resmi görevliyi öldürmeye tam teşebbüsten yargılanması gerektiği ve yasadışı THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi- Cephesi) örgütü üyesi olduğu suçlamaları yer alıyordu. Daha sonra Serdar'ın elinde olduğu ileri sürülen ve patlamayan silahın ne olduğu konusunda hiçbir bilgiye rastlanmadı.
Süleyman Aydemir''i tanıyor musunuz, olaydan sonra görüşebildiniz mi?
Süleyman Aydemir aslen Denizliliydi. Siyasi ortamlardan tanışırdık. Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde öğrenciydi. Devrimci ve solcuydu. 14 Eylül'deki olaydan sonra Adana'yı terk etmişti. Serdar'ın idamından sonra yakın arkadaşlarından onu nerede bulabileceğimi öğrendim. 1980 yılının son ya da 1981 yılının ilk günleriydi sanıyorum, İstanbul Merter'de salaş bir kahvehanede buluştuk. Yanında tanımadığım birkaç arkadaşı daha vardı. Çok samimi olarak bana aslında Serdar'ın cuntacılar tarafından kendisinin yerine idam edildiğini anlattı. "Beni yakalayamayınca Serdar'ı astılar, Serdar benim yerime idam edildi," diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Bunları anlatırken gözlerinin buğulandığını ve çok üzgün olduğunu hatırlıyorum. Aydemir daha sonra, üç arkadaşıyla birlikte sanırım 1 Mart 1981'de, İstanbul Bahçelievler'de polisle giriştiği çatışmada öldürüldü. Serdar'ın idamı bana göre intikam duygularıyla işlenmiş siyasi bir cinayettir. Bu davanın yeniden görülmesi, Türkiye'nin geçmişiyle hesaplaşması bakımından hem gerekli hem de elzemdir. (MH/EK)