TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN ÇAPRAZ OLARAK ARALANMASI KOŞULLARININ OLUŞTUĞU DURUMLARDA ŞİRKETLERİN FARKLI TÜZEL KİŞİLİKLERE SAHİP OLDUĞU YOLUNDAKİ SAVUNMA HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASIDIR
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2019/808 E.
2020/504 K.
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “alacak ve itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince verilen asıl davanın kabulüne ve birleşen davanın reddine ilişkin karar, asıl davada davalı-birleşen davada davacı …Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı ….Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Asıl davada davacı vekili 01.12.2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı …Tic. A.Ş. arasında ticari kredi sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmeye istinaden kredi kullandırıldığını, ayrıca anılan davalının müvekkili ile dava dışı … A.Ş. arasında imzalanan ticari kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığını, ancak hem davalının kendisinin kullandığı hem de davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğu kredinin ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek davalıya ihtarname gönderildiğini, ihtarnamenin gönderilmesinden hemen sonra 25.01.2000 tarihinde diğer davalı …Tic. A.Ş.’nin kurulduğunu, müvekkili tarafından yasal takiplere başlanılmadan önce kurulan davalı … Tic. A.Ş.’nin esasında alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kurulmuş olduğunu, zira davalıların ortaklık yapısının, ticaret unvanlarının ve adreslerinin aynı olduğunu, yönetim kurullarının aynı kişilerden oluştuğunu, davalı … Tic. A.Ş.’nin kullandığı fabrikanın diğer davalı …Tic. A.Ş.’ye kiralandığını, ayrıca davalı …Tic. A.Ş.’nin taşınmazlarının diğer davalı … Tic. A.Ş.’ye devredildiğini, bu durumun müvekkili tarafından açılan tasarrufun iptali davası ile sabit olduğunu, davalı …Tic. A.Ş.’nin kurulmadan önceki diğer davalıya ait yapılan iş ve eylemleri sahiplenmek suretiyle kendi portföyü ve geçmişi içinde gösterdiğini, davalı … Tic. A.Ş. ile Tasarruf Sigorta ve Mevduat Fonu (TMSF) arasında imzalanan protokollere davalı … Tic. A.Ş.’nin müteselsil kefil olduğunu ve bu davalı tarafından ödemeler yapıldığını, bununla birlikte asıl borçlu davalının borcuna istinaden davalı … Tic. A.Ş.’nin yetkilisinin asıl borçlu davalının borcunun ödenmesi için müvekkili ile görüşmeler yaptığını ve … Tic. A.Ş. tarafından asıl borçlu davalının borcuna istinaden toplam 625.000,00 USD yatırıldığını, yatırılan bu miktar üzerine müvekkili tarafından asıl borçlunun borcuna istinaden bloke konulduğunu, tüm bu hususların … Tic. A.Ş.’nin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kurulduğunun ve davalı şirketler arasında organik bağın bulunduğunun göstergesi olduğunu, tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması suretiyle davalıların müvekkilinin alacağından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 4.706.000,00TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek %120 temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalılar Cevabı:
5. Dava dilekçesi usulüne uygun olarak davalılara tebliğ edilmiştir.
5.1. Asıl davada davalı … Tic. A.Ş. vekili 24.01.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacı bankaya olan tüm borçları için davacı tarafından icra takipleri yapıldığını ve davalar açıldığını, davacının aynı alacak için bu davayı açmada hukuki yararı bulunmadığını, ayrıca müvekkilinin diğer davalı ile organik bağının bulunmadığını ve diğer davalının müvekkili şirketin ortağı olmadığını, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanamayacağını, davacının ileri sürdüğü hususların gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
5.2. Asıl davada davalı …Tic. A.Ş. vekili 26.01.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkili ile asıl borçlu diğer davalı şirket arasında organik bağ bulunmadığını, davalı şirketlerin her ikisinin de yönetim kurulunun çoğunluğunun aynı kişilerden oluşmasının sebebinin diğer davalının TMSF ile yaptığı protokoller gereğince TMSF tarafından yapılan atamalardan kaynaklandığını, davacının ileri sürdüğü hususların gerçeği yansıtmadığını, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanması için şartların gerçekleşmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen Davada Davacı İstemi:
6. Birleşen davada davacı vekili 10.04.2012 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı banka nezdindeki hesabına “…Tic. A.Ş.’nin protokol konusu borcuna istinaden” açıklaması ile 02.10.2006 ve 03.10.2006 tarihlerinde yatırdığı toplam 625.000,00 USD’nin 06.10.2011 tarihli talimata ve 01.11.2011 tarihli ihtara rağmen ödenmediğini, bunun üzerine müvekkili tarafından asıl alacak ve işlemiş faiz üzerinden icra takibi başlatıldığını, ancak başlatılan icra takibine davalı bankanın haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve %40’tan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen Davada Davalı Cevabı:
7. Birleşen davada davalı vekili 04.07.2012 tarihli cevap dilekçesinde; …Tic. A.Ş.’nin müvekkiline borçlu olduğunu, davacının talebi doğrultusunda müvekkili tarafından … Tic. A.Ş.’nin borcunun davacı tarafından nakden ve defaten ödenmesinin kabul edildiğini, bu nedenle davacı tarafından “….Tic. A.Ş.’nin protokol konusu borcuna istinaden” açıklaması ile 02.10.2006 ve 03.10.2006 tarihlerinde toplam 625.000,00 USD yatırıldığını, ancak davacı şirketin organsız kalması nedeniyle protokol imzalanamadığını, davacı ile … Tic. A.Ş. arasında organik bağ bulunduğunu ve davacı şirketin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kurulduğunu, bu nedenle müvekkili tarafından davacının hesabındaki miktar üzerine bloke konulduğunu, geçen süre zarfında blokenin kaldırılmasının talep edilmediğini, davacının kötü niyetli olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini ve davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
8. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.10.2016 tarihli ve 2014/756 E., 2016/651 K. sayılı kararı ile; davalı … Tic. A.Ş.’nin takip dışı kalmış herhangi bir borcunun bulunmadığı, davalı … Tic. A.Ş. tarafından diğer davalının davacıya olan borçlarının ödenmesi girişiminde bulunulduğu ve 625.000 USD ödeme yapıldığı, ancak bu ödemenin yürürlüğe konulmamış protokol nedeniyle davalıya başlı başına borçlu sıfatı vermediği gibi aksine davalının tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma yahut alacağın tahsilini imkânsız hâle getirme yönünde eylemlerde bulunmadığı, ayrıca mevcut ipoteklerin varlığının da alacağın tahsili bakımından alacaklıyı güvence altına aldığı, önemli olan hususun davalıların tüzel kişilik yapısının korunması olduğu ve tüzel kişilik perdesinin aralanmasının istisnai hâllerde mümkün olduğu, tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluşmadığı, bununla birlikte yatırılan paranın iyi niyetli olarak yapılmış bir işlem olduğu, davalı …Tic. A.Ş. tarafından ödenen miktarın kendisine iade edilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
9. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili istinaf isteminde bulunmuştur.
10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 01.03.2017 tarihli ve 2017/46 E., 2017/67 K. sayılı kararı ile; davalı şirketlerin geri planda aynı kişiler tarafından temsil ve idare edildiği ancak resmiyette farklı tüzel kişilik altında aynı adreste ve aynı sektörde faaliyet gösterdikleri, davalıların ayırt edilemeyecek kadar benzer olan ticaret unvanı kullandıkları, davalı …Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirkete hesap kat ihbarnamesinin gönderilmesinden hemen sonra kurulduğu ve asıl borçlu davalı şirketin kullandığı fabrikanın davalı … Tic. A.Ş.’ye kiralandığı, ayrıca asıl borçlu davalı şirketin taşınmazlarının davalı …Tic. A.Ş.’ye devredildiği, davalı … Tic. A.Ş.’nin diğer davalı şirketin geçmişine ait ticari ve teknik bilgileri sahiplendiği, bu sebeple asıl borçlu şirketin atıl ve borçlarını ödeyemez hâle getirildiği, davalı …Tic. A.Ş.’nin davacı ile anlaşarak diğer davalının borcuna istinaden açıklaması ile 625.000,00 USD yatırdığı, ayrıca anılan davalı şirketin TMSF ile diğer davalı şirketin yaptığı protokollere müteselsil kefil olduğu ve ödemelerin davalı …Tic. A.Ş. tarafından yapıldığı, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/633 E. sayılı tasarrufun iptali davasında davalı şirketlerin ilişkili şirketler olduğunun tespit edildiği, yine İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/374-375-376-377 E. sayılı istihkak davalarında davalılar arasında organik bağın bulunduğunun tespit edildiği, bu mahkeme kararlarının kuvvetli delil niteliğinde olduğu, tüm bu hususlar gözetildiğinde tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluştuğu ve her iki davalı şirket arasında organik bağ bulunduğunun sabit olduğu, bu nedenle davalı … A.Ş.’nin diğer davalının davacı bankadan gerek asaleten gerekse kefaleten almış olduğu kredilerden kaynaklanan borçtan sorumlu olduğu, davacının davalı … Tic. A.Ş.’den olan tüm alacakların farklı takiplere konu edildiği ve bu davalıdan alacak talep etmesinde hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin asıl ve birleşen dosya yönünden istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, asıl davada davalı kredi borçlusu … A.Ş. hakkındaki davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine, davalı T… Ticaret A.Ş. hakkındaki davanın kabulü ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla 4.706.000,00TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek %80 oranında akdi faizi ve faizin %5’i oranında gider vergisi ile birlikte bu davalıdan tahsiline, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı ….Tic. A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.04.2019 tarihli ve 2017/2384 E., 2019/2653 K. sayılı kararı ile; “…Somut uyuşmazlık bakımından asıl davada davacı …Ş. vekili, dava konusu genel Kredi Sözleşmelerinden birinin tarafı ve dava dışı … Lastik Fabrikası A.Ş. ile imzalanan kredi sözleşmesinin kefili olan … Tic. A.Ş. ile diğer davalı ….Tic. A.Ş arasında organik bağ bulunduğunu, şirket ortakları ve yöneticilerin aynı şahıslar olduğunu, bankanın alacağının tahsil edilmesini engellemek üzere … Tic. A.Ş’nin kurulduğunu, davalı … Tic. A.Ş’nin müvekkili bankanın kredi borçlusu olan firmanın devamı olduğunu, onun portföy, iş ve çevresinden açıkça yararlanmak ve borçlulardan kurtulmak amacı ile salt başka bir isim ve tüzel kişilik altında hareket ederek, borçların tasfiyesini imkansız kılma gayretinde olduğunu, müvekkili banka tarafından açılan tasarrufun iptali davasında da taşınmaz satışına ait tasarrufun müvekkili lehine iptaline karar verildiğini, şirket adreslerinin aynı olduğu, … Tic. A.Ş’nin borçlu Madencilik firmasının borçlarının yapılandırılması ve tasfiyesi için kefil olmayı taahhüt ettiğini ileri sürerek, perdeyi kaldırma teorisi uyarınca … Tic. A.Ş.’nin müşterek borçluluğunun kabulüne karar verilmesini talep etmiş ise de yukarıda ifade edildiği üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin sınırlı sorumluluk ilkesinden kötüniyetle yararlanmak isteyen şirket ortaklarına yönelmeyi sağlayan bir teori olduğu davacı bankanın işbu davada davalı … Tic. A.Ş.’nin ortaklarına karşı böyle bir talepte bulunmadığı, adres ayniyetlerinin organik bağın varlığı için yeterli olmayacağı, şirketlerin unvan benzerliği ve ortaklık yapısının doğrudan doğruya perdenin aralanması teorisinin uygulanmasını sağlamayacağı, kaldı ki davalı şirketlerin ortaklık yapısı ve yönetim kurulu yapısının kuruluş aşamasında farklı olduğu, yönetim kurulundaki benzerliklerin şirketin yönetim kurulu üyelerinden …’in hakim ortak olduğu dava dışı banka ve dava dışı şirketlerin TMSF’ye devrinden sonra ve 2006 yılında TMSF ile davalılar arasında yapılan protokol çerçevesinde oluştuğu, davalının tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma ya da alacağın tahsilini imkansız hâle getirme yönünde eylemde bulunduğu iddia edilmiş ise de ortada asıl borçluyu gizleyen bir perde (örtü) bulunmadığı, asıl borçlu … Tic. A.Ş. yanında yeni kurulan …. Tic. A.Ş’nin de borcun tasfiyesine yönelik iradesini ortaya koyup kefil olmayı kabul ettiği, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı hâlinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu ve davacı bankanın da zaten bazı taşınmazlar için tasarrufun iptali davası açtığı, yukarıda ifade edildiği üzere “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 19.09.2019 tarihli ve 2019/1533 E., 2019/1217 K. sayılı kararı ile; davalı ….Ticaret A.Ş.’nin asıl borçlu diğer davalı şirketin ticari faaliyeti için zorunlu olan tüm aktif değerlerini çeşitli sözleşmeler ile kısmen veya tamamen devraldığı ve faaliyetine asıl borçlu şirket ile aynı sektörde devam ettiği, bu sebeple borçlu şirketin borçlarını ödeyemez hâle getirildiği, yeni kurulan davalı şirket ile borçlu davalı şirket arasında organik bağın ötesinde gerek yönetimsel, gerekse mal varlığı açısından iktisadi bütünlük olup birbirinin devamı mahiyetinde oldukları, yeni kurulan davalı şirketin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla ve kötü niyetle hareket ettiği, tasarrufları nedeni ile davacı alacağının tahsilinin kısmen veya tamamen imkânsız hâle geldiği, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı … Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı şirketler arasında organik bağ bulunup bulunmadığı ve tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre yeni kurulan …. Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu diğer davalı şirketin borcundan sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Asıl dava, davalılar arasında tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak aralanması suretiyle alacağın tahsili; birleşen dava ise itirazın iptali istemlerine ilişkindir.
17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi” hakkında açıklama yapılması faydalı olacaktır.
18. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 125. (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137.) maddesi gereğince ticaret şirketleri tüzel kişiliği haiz olup, kanuni istisnalar haricinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 48. maddesi kapsamında bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibi tüzel kişidir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105).
19. Tüzel kişiliğin bu malvarlığı, kendine özgü, bir amaç birliği içinde ve kendisini oluşturan kişilerin malvarlığından bağımsız bir malvarlığı olarak ortaya konulmalıdır. Tüzel kişiliğin bu malvarlığının onu oluşturan kişilerin malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel ilkeye “mal varlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” ilkesi denilmektedir (Antalya, Gökhan: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Ayrılık ilkesi gereğince, tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelen, başka bir deyişle tüzel kişiliği oluşturan gerçek veya tüzel kişiler, oluşturdukları tüzel kişiliğin borçlarından sorumlu olmazlar.
20. Tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık ilkesinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Öğreti ve uygulamada, özellikle borç ve sorumluluktan kurtulabilmek amacıyla tüzel kişiliğin bir araç olarak kullanıldığı hâllerde, tüzel kişi ve üyeleri arasındaki bu ayrılığın kaldırılarak üyelerin sorumluluğuna gidilebileceği kabul edilmektedir (Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, C. I, Ankara, 2011, s. 468.). Bu durum öğreti ve uygulamada “tüzel kişilik perdesinin aralanması” olarak ifade edilmektedir.
21. Gerçekten de hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenmeleri dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumlarda TMK’nin 2/2 maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğu için tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alan kişiler gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır (Sağlam, İpek: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasına Genel Bir Bakış, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Başka bir deyişle tüzel kişiye hukuk hayatında ayrı bir hukuki varlık tanınması ancak TMK’nin 2. maddesi kapsamında kurallara uygun hareket edilmesi ve tüzel kişiliğin ortakları veya yöneticileri tarafından kötüye kullanılmaması hâlinde söz konusu olabilir. İyi niyet kurallarına riayet edilmemesi ve tüzel kişiliğin kötüye kullanılması hâllerinde tüzel kişilik perdesi aralanarak, tüzel kişilik perdesinin arkasındaki gerçek duruma göre bir sonuca varılması gerekmektedir (Battal, Ahmet: Bir Alan Araştırması Işığında Sermaye Şirketlerinin Sorumluluğu Konusundaki Hukuki Bilgi Eksikliğinin Olumsuz Sonuçları ve Perdenin Kaldırılması Teorisi Yardımıyla Giderilmesi, Yargıtay Dergisi, C. 24, Ekim 1998, s. 659.).
22. Öğreti ve uygulamada kabul edilen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi; bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik ve mal ayrılığı ilkesi dikkate alınmadan, mevcut tüzel kişiliğin arkasına saklanan gerçek veya tüzel kişinin borçtan sorumlu tutulmasını ifade etmektedir. Bu teori, yalnızca ticaret hukukunda değil iş hukuku, vergi hukuku, icra ve iflas hukuku ve diğer hukuk dallarında da uygulama alanı bulmuş; hatta 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 5941 sayılı Çek Kanunu gibi kanunlarda kamu yararı gibi özel menfaatlerin korunması amacı güdülerek gerektiğinde bu teorinin uygulanması ve sorumluluğa karar verilebilmesi için bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Elbette, kanundan kaynaklanan bu gibi durumlarda tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ilişkin tartışmaya gerek bulunmamaktadır. Yine muvazaa, kanuna karşı hile gibi durumlarda da bazen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi uygulanmadan da sorumluluğa hükmedilebilmektedir (Akıncı, Şahin: Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 27, S. 3, 2019, s. 653.).
23. Hemen belirtilmesi gerekir ki, öğreti ve uygulamada özellikle vurgulandığı üzere; mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12.).
24. Görüldüğü üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve TMK’nin 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir. Bununla birlikte öğretide; tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmektedir (Öztek, Selçuk/Memiş, Tekin: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 205 vd.;Akıncı, s. 662.).
25. Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir (Öztek/Memiş, s. 199.). Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır (Tekinalp, Gülören/Tekinalp, Ünal: Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan, 1995, s. 399.).
26. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Öztek/Memiş, s. 209.).
27. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210.). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.
28. Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir.
29. Organik bağ ile tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da bulunmaktadır. Özellikle somut olayın niteliği gereği organik bağın tespitinde; şirketlerin aynı holdinge bağlı olması, yöneticilerinin veya kurucularının aynı olması, bir borç takibinden kurtulmak için hisselerin devredilmesi, muvazaalı işlemler yapılması, hatta belirli işlemlerin aynı şekilde ve aynı usulde yapılması bile rol oynayabilmekte iken; tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması için iki şirket arasında alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli olarak işlemlerin yapıldığının ve bu nedenle asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediğinin somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Bununla birlikte bu iki kavram arasındaki en önemli fark ise; organik bağın varlığı hâlinde bir şirketin borçlarından dolayı bir başka şirketin mal varlığına el atılabilmekte iken tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması hâlinde borçlu şirketin yanı sıra kardeş şirketin hatta talep hâlinde kardeş şirketin ortaklarının mal varlığına dahi el atılmasının mümkün olmasıdır (Öztek/Memiş, s. 210.).
30. Görüldüğü üzere aralarında bazı farklılıklar bulunmakla beraber organik bağ ile perdenin çapraz aralanması kavramları birbirinin alternatifi olan kavramlar değildir. Bu nedenle aynı olayda hem organik bağ hem de tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması yolları işletilerek sonuca ulaşılabilmesi mümkündür.
31. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı banka ile davalı … Tic. A.Ş. arasında 27.06.1997 tarihli kredi sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşmede … ile … Lastik Fabrikası A.Ş.’nin müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak yer aldığı, yine davacı banka ile dava dışı .. Lastik Fabrikası A.Ş. arasında 11.08.1997 tarihinde kredi sözleşmesi düzenlendiği ve bu sözleşmede davalı …Tic. A.Ş. ile …’in müşterek ve müteselsil kefil olarak yer aldığı, sözleşmeler gereğince kullanılan kredilerin geri ödenmemesi üzerine hesapların kat edildiği ve davalı … Tic. A.Ş.’ye kefalet borcu nedeniyle 14.01.2000 tarihinde, asıl borç nedeniyle 02.06.2000 tarihinde ihtarname gönderildiği anlaşılmaktadır.
32. Davalı …. Tic. A.Ş.’nin kefalet ile ilgili borçlarından dolayı İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün E. sayılı dosyasında icra takibi yapıldığı, itiraz üzerine İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin E. sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığı ve davada bu kefalet ile ilgili hususun incelenerek davanın kabulüne karar verildiği ve kararın kesinleştiği, yine davalı …. Tic. A.Ş.’nin kullandığı kredi nedeniyle oluşan alacağın tahsiline ilişkin ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla iki ayrı takip yapıldığı ve bu takiplerde istenilen miktarlar düşüldükten sonra geriye kalan kısım için İstanbul 2. İcra Müdürlüğünün E. sayılı dosyasında icra takibi yapıldığı, itiraz üzerine İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin E. sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığı ve davalı şirketin itirazını geri alması nedeniyle davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek kararın kesinleştiği, böylece dava tarihi itibarıyla davalı …Tic A.Ş.’nin takip dışı kalmış herhangi bir borcunun bulunmadığı görülmektedir.
33. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporuna göre; davacı bankanın davalı … Tic. A.Ş.’den dava tarihi itibarıyla asıl alacak nedeniyle 38.415.248,04TL, kefalet nedeniyle 57.603.090,72TL olmak üzere toplam 96.018.338,76TL alacaklı bulunduğu ancak işbu davada 4.706.000,00TL talep ettiği belirlenmiştir.
34. Davalı … Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu …. Tic. A.Ş.’ye 14.01.2000 tarihinde kat ihtarnamesi gönderilmesinden hemen sonra 25.01.2000 tarihinde ….. tarafından kurulduğu, merkez adresinin “….” olduğu ve bu tarihte asıl borçlu …. Tic. A.Ş.’nin adresinin de “…” olduğu anlaşılmaktadır.
35. Davalı …. Tic. A.Ş.’nin kuruluşundan hemen sonra asıl borçlu davalı şirkete ait olan ve bu davalı tarafından işletilen Bilecik ilinde bulunan mermer-granit fabrikası içindeki tüm menkuller ile birlikte borcun doğumundan sonra ve fakat takip işlemlerine başlanılmadan çok kısa bir süre önce 13.03.2000 tarihli “Hasılat Kirası Sözleşmesi” ile davalı … Ticaret A.Ş.’ye kiralanmış ve bu mermer-granit fabrikası bu davalı tarafından işletilmeye başlanmıştır.
36. Davalı … Tic. A.Ş. ticaret unvanının asıl unsuru olarak asıl borçlu davalı şirket tarafından da kullanılan “…” ibaresini kullanmıştır. Ayrıca 20.07.2001 tarihinde “…” ve “….” ibareli markaları …. Grubu şirketlerinden devralarak “.” ibaresini hem ticaret unvanında hem de marka olarak aynı sektörde kullanmaya başlamıştır. Ayrıca davalı …Ticaret A.Ş.’nin, sonradan kurulmasına rağmen internet sitesinde diğer davalı … Ticaret A.Ş.’nin geçmişine ait ticari ve teknik bilgileri sahiplenerek köklü bir şirket olduğu izlenimini verdiği görülmektedir.
37. Davalı …. Tic. A.Ş.’nin kurulmasından hemen sonra 13.04.2000 tarihinde asıl borçlu davalı … Tic. A.Ş. adına Muğla, Kavaklıdere, Çayboyu köyü 599 ve 1433 sayılı parsel ile Kavaklıdere, Derebağ Köyü 428 sayılı parselde kayıtlı toplam üç adet taşınmaz, davalı . Tic. A.Ş.’ye satış yoluyla devredilmiştir. Davacı banka tarafından İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün . E. sayılı dosyası kapsamında devredilen taşınmazlar için davalı şirketler aleyhine İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin . E. sayılı dosyası ile tasarrufun iptali davası açılmış, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.09.2006 tarihli ve . E., K. sayılı kararı ile davalı şirketlerin takip borçlularının kontrolünde ilişkili şirketler olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, taraflarca temyiz edilmemesi üzerine karar kesinleşmiştir.
38. Davacı banka tarafından asıl borçlu davalı şirket aleyhine başlatılan İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün E. sayılı dosyası kapsamında yapılan hacizler sonucunda davalı Tic A.Ş.’nin istihkak iddiası üzerine İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesinin E. sayılı dosyaları ile istihkak davası açıldığı, yargılama sonucunda mahkemece, davalı Tic. A.Ş. ile yeni kurulan davalı Üretim İhracat ve Tic A.Ş. arasında organik bağın bulunduğu gerekçesiyle davaların reddine karar verilmiştir. Kararların temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından anılan kararların onandığı anlaşılmaktadır.
39. 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesi gereğince Yurtbank A.Ş.’nin yönetimi ve denetimi 21.12.1999 tarihinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (Fon) devredilmiştir. Yurtbank A.Ş.’nin Fon’a devrinden sonra Fon İdare Meclisinin 14.02.2000 tarihli kararı gereğince, Yurtbank A.Ş.’nin yönetim ve denetimini doğrudan ve dolaylı olarak elinde bulunduran ortaklarından … , … Lastik Fabrikası A.Ş. hesaplarına blokeler konulmuş ve takibe alınmıştır. Bu kapsamda davalı Dış Tic. A.Ş.’nin ve bazı .. Grubu şirketlerinin %50 hissesinin …, …, …. adına kayıtlı olması ve ….Grubu şirketlerinin kullandığı krediler nedeniyle Fon tarafından … Grubu şirketlerinin Yurtbank A.Ş.’nin kaynaklarının Balkaner Grubu şirketlerine aktarılmasına aracılık ettiği kabul edilmiş ve 30.06.2005 tarihinde … Grubu şirketlerinin yönetim ve denetim kurullarına üyeler atanmıştır. Davalı …. Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin ortakları arasında Balkaner Grubunun bulunmamasına rağmen Fon tarafından bu şirkete de yönetim ve denetim kurulu üyeleri atanmış, bu atamalar sonrasında davalı şirketlerin yönetim kurulları aynı kişilerden oluşmuş ve Yetkin Berberoğlu her iki şirketi de temsile yetkilendirilmiştir.
40. Fon Kurulunun 15.12.2005 tarihli kararına istinaden aralarında asıl borçlu davalı şirketin de bulunduğu … Grubu şirketleri ile 30.12.2005 tarihli protokol ve 29.12.2009, 30.06.2011 tarihli ek protokoller imzalanmış, bu protokoller davalı ….Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından müşterek borçlu müteselsil sıfatıyla imzalanmıştır.
41. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunda davalı şirketlerin ticari defterleri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda; Fon ile yapılan protokoller sonucunda ödemelerin davalı …. Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından yapıldığı ve bu ödemelerin davalı ….Tic. A.Ş. hesabına borç olarak kaydedildiği, ayrıca asıl borçlu şirketin gayri faal olduğu ve sadece kira gelirinin bulunduğu tespit edilmiştir.
42. Asıl borçlu davalı …. Tic. A.Ş.’nin temsilcisi Yetkin tarafından davacı bankaya gönderilen 17.04.2006 tarihli yazı ile; şirketin asıl borcu ile kefaletten kaynaklanan borcunun yapılandırılması talep edilmiş, yapılacak protokolün davalı … Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından kefil sıfatıyla imzalanacağı ve ödemelerin de bu şirket tarafından yapılacağı belirtilmiştir. Bunun üzerine davacı banka tarafından asıl borçlu şirkete borcun yapılandırılmasına yönelik ödeme tablosu örneği gönderilmiş, Yetkin Berberoğlu tarafından davacı bankaya gönderilen 25.09.2006 tarihli yazı ile ödeme tablosunda revize yapılması hâlinde 625.000 USD peşin ödeme yapılacağı belirtilmiştir. 02.10.2006 ve 03.10.2006 tarihlerinde toplam 625.000 USD davalı … Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından “…. Tic. A.Ş.’nin protokol konusu borca istinaden” açıklaması ile yatırılmıştır. Ancak geçen süre zarfında davacı banka ile asıl borçlu şirket arasında borcun yapılandırılmasına ilişkin bir protokol imzalanmadığı anlaşılmaktadır.
43. Sonuç itibariyle yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında; sonradan kurulan davalı … Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirketin aktif değerleri ile aynı sektörde faaliyetine devam ettiği, asıl borçlu şirketin ise gayri faal ve borçlarını ödeyemez durumda olduğu, bu itibarla yeni kurulan davalı şirket ile asıl borçlu şirket arasında organik bağın ötesinde gerek yönetimsel, gerekse mal varlığı açısından iktisadi bütünlük olup birbirinin devamı mahiyetinde oldukları gözetildiğinde, sonradan kurulan davalı …. Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirketin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla ve kötü niyetle kurulduğunun kabulünü gerektirmektedir.
44. O hâlde somut olay bakımından kesinleşen kararlar ve yukarıda açıklanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak aralanması koşullarının oluştuğu, artık hukuki bakımdan mevcut olan duruma göre değil de fiili duruma göre karar verilmesi gerektiği, davalı şirketlerin farklı tüzel kişiliklere sahip olduğu yolundaki savunmaların hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, bu itibarla asıl borçlu davalı …. Tic. A.Ş.’nin davacı bankaya olan borcundan dolayı diğer davalı …. Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin de sorumlu olduğunu tartışmasız hâle getirmiştir. Bununla birlikte birleşen dava yönünden de …. Tic. A.Ş.’nin bankaya olan borcundan dolayı …. Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin sorumluluğuna hükmedilmesi sonucunda artık banka tarafından bloke konulan 625.000 USD’nin geri istenemeyeceği açıktır.
45. Bu itibarla mahkemenin asıl ve birleşen dava yönünden direnme kararı usul ve kanuna uygundur. Ne var ki, Özel Dairece asıl ve birleşen davaya yönelik miktar ve yargılama giderleri yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olup, davalı ….Üretim İhracat ve Tic A.Ş. vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik miktar ve yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 01.07.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.