YOKSULLUK NAFAKASI ALAN KİŞİ ALEYHİNE İŞTİRAK NAFAKASINA HÜKMEDİLEMEZ
Hukuk Genel Kurulu 2019/117 E. , 2019/1153 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki “İştirak nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara Batı 3. Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 21.06.2016 tarihli ve 2016/417 E., 2016/513 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 24.05.2017 tarihli ve 2016/18369 E., 2017/7940 K. sayılı kararı ile;
"....Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların Sincan 1. Aile Mahkemesi’nin 2011/216 E.-1078 K. ve 17/11/2011 tarihli ilamıyla boşandıklarını, müşterek çocuklar ...’in velayetlerinin davacı babaya verildiğini, ancak boşanma kararında nafakaya hükmedilmediğini, müşterek çocukların büyüdüğünü ve masraflarının arttığını, davalının 2011 yılından itibaren sigortalı işte çalıştığını, bugüne kadar çocuklara hiçbir maddi yardımda bulunmadığını, belirterek müşterek çocuklar ... için ayrı ayrı aylık 300,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmesini, iştirak nafakasına gelecek yıllarda TÜİK'in yayınladığı ÜFE oranında artış yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; boşanma kararıyla birlikte boşanmada kusurlu olan davacının davalıya ayda 300,00 TL yoksulluk nafakası ödemesine karar verildiğini, 18/04/2014 tarihinde davacının yoksulluk nafakasının kaldırılmasına ilişkin açtığı davanın davalının asgari ücretle çalışıyor olmasının yoksulluğu ortadan kaldırmayacağından aylık 100,00 TL’ye indirilerek devamına karar verildiğini, davalının kesin hüküm ile sabit olan yoksulluğu karşısında davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne, müşterek çocuklar ... için ayrı ayrı aylık 150,00’şer TL iştirak nafakasına hükmedilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Türk Medeni Kanunu'nun 327/1. maddesinde çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin anne ve baba tarafından karşılanacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Yasanın 328/1. maddesi hükmü gereğince ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir (TMK m. 329/1).
Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur (TMK m. 330/1).
TMK’nın 331. maddesine göre; durumun değişmesi halinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler.
Tüm bu maddeler doğrultusunda mahkemece iştirak nafakası miktarı belirlenirken; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır.
Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.1998 tarih, 1998/656 E., 688 K. sayılı ilamında; "...yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul kabul edilmesi gerektiği..." vurgulanmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmediği gibi asgari ücretin üzerinde gelire sahip olunması da yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemiştir (HGK 07.10.1998 gün, 1998/2–656 E, 1998/688 K. ; 26.12.2001 gün 2001/2–1158–1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2–397–339 sayılı kararları). Bu durum ancak nafakanın miktarını tayinde etken olarak dikkate alınmalıdır.
Somut olayda; tarafların 17/11/2011 tarihinde boşandıkları ve boşanma ilamı ile birlikte davalı lehine aylık 300,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, davacının 08/04/2014 tarihinde yoksulluk nafakasının kaldırılmasına ilişkin açtığı davada mahkemece verilen kaldırma kararının Yargıtay 3. HD’nin 01/04/2015 tarih ve 2014/18996 E- 2015/5335 K sayılı ilamıyla yoksulluk nafakasında hakkaniyete uygun bir indirim yapılması gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, davacının halen yoksulluk nafakası ödemekle yükümlü olduğu görülmüştür. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı kadının asgari ücretle çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu durumda kendisi yoksulluk sınırında bulunan ve yoksulluk nafakası alan davalının ortak çocuklar için iştirak nafakasıyla yükümlü tutulması doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili; boşanma davasında velayetleri müvekkiline bırakılan ortak çocukların masraflarının arttığını, annenin çalıştığı hâlde çocuklarına maddi olarak yardım etmediğini belirterek 300,00’er TL iştirak nafakasına ve hükmedilecek nafakaların ÜFE oranında artırılmasına karar verilmesini dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin yoksulluk nafakası aldığını, nafaka verecek gücünün bulunmadığını, davacının dolgun maaşlı bir işinin, kredisini düzenli ödediği evinin, kaydı başkasının üzerinde olan aracının bulunduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Yerel mahkemece; tarafların sosyal-ekonomik durumları ve çocukların ihtiyaçları gözetilerek davanın kısmen kabulü ile müşterek çocuklar ... için dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ayrı ayrı aylık 150,00’şer TL iştirak nafakalarının gelecek yıllarda ÜFE oranında artırıma tabi tutulmak suretiyle davalıdan tahsiliyle davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece; tarafların dosyaya yansıyan sosyal-ekonomik durumlarına göre asgari ücret düzeyinde sürekli ve düzenli gelir elde ettiklerini son celse imzalı beyanları ile de tasdik ettikleri, bu hâli ile (HMK m. 25.) eşit düzeyde gelir sahibi oldukları, davalının aldığı yoksulluk nafakasının, asgari ücret gelirinin yanında artı bir gelir olmakla birlikte bozma ilamındaki gerekçeleri gözetmek sureti ile aldığı bu nafaka miktarı hesaba katılmadan ortak çocuklar lehine ayrı ayrı aylık 150,00'şer TL (aldığı yoksulluk nafakasına eş değer) iştirak nafakası takdir edildiği, asgari ücret alanları her hâlükârda yoksul kabul ederek nafaka yükümlülüğü dışına taşımanın toplumun yarısını bu sorumluluktan kurtarma ve çocukları sahipsiz bırakma anlamına da geleceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, asgari ücretle çalışan ve yoksulluk nafakası alan davalı annenin velayetleri davacı babada bulunan ortak çocuklar için iştirak nafakası ödemekle sorumlu tutulup tutulmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 182. maddesi hükmüne göre; velayet kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine (iştirak nafakası) gücü oranında katılmak zorundadır. Hâkim, istem hâlinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir. Yine aynı Kanunun 327. maddesinde çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin ana ve baba tarafından karşılanacağı öngörülmüştür.
İştirak nafakası kapsamına çocuğun yiyecek, giyecek, barınma, sağlık, dinlenme, eğitim, öğretim vs. giderleri girmektedir. Durumun değişmesi hâlinde hâkim istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya kaldırır (TMK m. 331). Zira anılan Kanunun 350. maddesinin 1. fıkrasına göre velayetin kaldırılması hâlinde bile ana ve babanın çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri devam eder.
Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 328. maddesinde; “Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” hükmü yer almaktadır.
Ana babanın bakım yükümlülüğünün doğal sonucu olan iştirak nafakası, çocuğun korunmasına yönelik olup, kamu düzenine ilişkindir ve hâkim talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir.
İştirak nafakasının miktarının nasıl belirleneceği ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun “Nafaka miktarının takdiri” başlıklı 330. maddesinde; “Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur. Nafaka her ay peşin olarak ödenir. Hâkim istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Yasal düzenlemeler dikkate alındığında; iştirak nafakasının miktarı çocuğun yaşı, eğitimi, ihtiyaçları ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak belirlenmelidir.
Diğer yandan Yargıtay'ın yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.12.2001 tarih ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 tarih ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 tarih ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73 E, 2009/118 K.; 13.05.2009 tarih ve 2009/3-165 E., 2009/186 K.; 04.05.2011 tarih ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları). Asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; tarafların 15.02.2012 tarihinde kesinleşen kararla boşandıkları, boşanma kararında ortak çocukların velayetinin davacıya bırakıldığı ve davalı lehine 300,00TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, davacı tarafından açılan yoksulluk nafakasının kaldırılması davasında (Ankara 7. Aile Mahkemesi 2015/531 E., 2015/946 K. ve 19.11.2015 tarih ) mahkemece davanın kabulüne karar verilerek davalı lehine hükmedilen yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verildiği, hükmün davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 01.04.2015 tarihli kararı ile asgari ücretin yoksulluğu ortadan kaldırmayacağı, sadece nafakanın miktarında bir indirim yapılması gerektiği, bu sebeplerle hakkaniyete uygun miktarda yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerektiği yönünde bozulmasına karar verildiği, mahkemece bozma kararına uyularak 300,00TL yoksulluk nafakasının 100,00TL’ye indirilmesine hükmedildiği, davalının hâlen yoksulluk nafakası aldığı ve asgari ücretle çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle yoksulluk nafakası alan ve yoksulluk sınırında bulunan davalı aleyhine ortak çocuklar için iştirak nafakasına hükmedilmesi yasal düzenlemelere ve hukuk kaidelerine aykırıdır.
Dava tarihi 28.04.2016 olduğu hâlde, gerekçeli karar başlığında 07.08.2017 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bu husus ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının benzer olduğu, ayrıca davacının ortak çocuklara da baktığı, davalının da nafaka ödeme yükümlülüğü bulunduğu, açıklanan sebeplerle yerel mahkemece verilen direnme kararının doğru olduğu, ancak hükmedilen nafakaların miktarına yönelik inceleme yapılmak üzere dosyanın daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.11.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, iştirak nafakası istemine yöneliktir.
Davacı vekili; boşanma davasında velayetleri müvekkiline bırakılan ortak çocukların masraflarının arttığını, davalı annenin çalışmaya başladığı için mali ve sosyal durumunun iyileştiğini, ancak çalıştığı hâlde çocuklarına maddi olarak yardım etmediğini belirterek 300,00’er TL iştirak nafakasına ve hükmedilecek nafakaların ÜFE oranında artırılmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin yoksulluk nafakası aldığını ve nafaka verecek gücünün bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, çocukların ihtiyaçları gözetilerek davanın kısmen kabulü ile müşterek çocuklar ... için dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ayrı ayrı aylık 150,00’şer TL iştirak nafakalarının gelecek yıllarda ÜFE oranında artırıma tabi tutulmak suretiyle davalıdan tahsiliyle davacıya ödenmesine dair verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesince; “…Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı kadının asgari ücretle çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu durumda kendisi yoksulluk sınırında bulunan ve yoksulluk nafakası alan davalının ortak çocuklar için iştirak nafakasıyla yükümlü tutulması doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozma üzerine mahkemece; tarafların asgari ücret düzeyinde sürekli ve düzenli gelir elde ettikleri ve eşit düzeyde gelir sahibi oldukları, davalının aldığı yoksulluk nafakasının, asgari ücret gelirinin yanında artı bir gelir olduğu, asgari ücret alanları her halükârda yoksul kabul ederek nafaka yükümlülüğü dışına taşımanın toplumun yarısını bu sorumluluktan kurtarma ve çocukları sahipsiz bırakma anlamına da geleceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararının davalı vekili tarafından temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sonunda, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulmasına karar verilmiş olup, sayın çoğunluğun bu görüşüne katılmıyoruz.
Şöyle ki;
Taraflar arasında görülen çekişmeli boşanma davası (Sincan 1. Aile Mahkemesi, 2011/216 E., 2011/1078 K. ve 17.11.2011 tarih) kanun yoluna başvurulmaksızın 15.02.2012 tarihinde kesinleşmiş olup, kesinleşen boşanma kararı ile ortak çocuklar ...’in velayeti davacı babaya bırakılmış, davalı lehine de 300,00TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir. Davacı tarafından açılan yoksulluk nafakasının kaldırılması davası (Ankara 7. Aile Mahkemesi 2015/531 E., 2015/946 K. ve 19.11.2015 tarih ) sonucunda ise 300,00TL olan yoksulluk nafakasının 100,00TL’ye indirilmesine karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde yer alan "Yoksulluk Nafakası"; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafa, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için öngörülen ve diğer tarafın malî gücü oranında hükmedilen nafakadır.
Yine anılan Kanunda yer alan 182. madde hükmüne göre; velayet kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine (iştirak nafakası) gücü oranında katılmak zorundadır. Hâkim, istem hâlinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.
İştirak ve yoksulluk nafakaları uyuşmazlığa ve somut olayın özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Kamu düzenine ilişkin olan ve temelinde ana-babanın bakım borcunun bulunduğu iştirak nafakası çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderleri kapsamaktadır. Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder (TMK m. 328). Hâkim tarafından hükmedilecek iştirak nafakasının miktarının tayininde çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınacaktır (TMK m. 330). Ayrıca durumun değişmesi hâlinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır (TMK m. 331).
Bu durumda somut olayda; tarafların asgari ücret düzeyinde sürekli ve düzenli gelir elde ettikleri, ekonomik ve sosyal durumlarının benzer olduğu, davacının 28.02.2012 tarihinde yeniden evlendiği ve bu evlilikten de bir çocuğunun olduğu anlaşılmaktadır. Yasal düzenlemeler, iştirak nafakasının amacı ve niteliği de gözetildiğinde davalı annenin de ödeme gücü oranında ortak çocukların bakım ve eğitim giderlerine katkıda bulunması zorunludur. Mahkemece de tarafların sosyal ve ekonomik durumları, ortak çocukların yaşı, eğitim ve bakım giderleri dikkate alınarak hakkaniyet ölçüsünde ortak çocuklar lehine iştirak nafakasına hükmedildiğinden direnme kararının doğru olduğu, ancak hükmedilen nafakaların miktarına yönelik inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılmıyoruz.