YÜRÜTÜLEN CEZA SORUŞTURMASININ ETKİSİZLİĞİ NEDENİYLE KÖTÜ MUAMELE YASAĞININ İHLAL EDİLMESİ
Kamuoyunda “cumartesi anneleri” olarak adlandırılan ve yakınlarının zorla kaybedildiğini iddia eden grup, cumartesi günleri Galatasaray Meydanı’nda oturma eyleminde bulunup basın açıklaması yapmaktadır. Yakınları kaybolmasa da insan hakları savunucusu olduğunu ileri süren bazı kişiler de sözü edilen gruba destek vermektedir.
Beyoğlu Kaymakamlığı 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 10. ve 17. maddeleri ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 32. maddesine istinaden 22/9/2018 Cumartesi günü ilçe genelinde izinsiz oturma eylemi, basın açıklaması ve benzeri etkinlikler yapılmasına izin verilmemesine karar vermiştir. Bazı polis amir ve memurları tarafından düzenlenen 22/9/2018 tarihli tutanağa göre aynı gün İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi (Dernek) önünde beklemeye başlayan grup basın açıklaması yapmak istemiştir. Polis, Beyoğlu Kaymakamlığının yasaklama kararından bahsederek yürüyüş ve basın açıklamasına izin verilmeyeceğini gruba söylemiş; grubun toplanıp basın açıklaması yapma hususundaki ısrarı üzerine ses yükseltici cihazlarla grubu ikaz etmiştir. Bedenî kuvvet kullanılarak Dernek içine yönlendirilen grup saat 13.00’te dağılmıştır. Müdahale edilen grubun içinde başvurucular da bulunmaktadır.
İnsan hakları savunucusu olduğunu iddia eden Saime Sebla Arcan Tatlav, polis müdahalesi nedeniyle olay tarihinde Çukurlu Çeşme Sokak’ta görev yapan polis amir ve memurları hakkında işkence, kasten yaralama, tehdit ve görevi kötüye kullanma suçları yönünden soruşturma yürütülmesini talep etmiştir. Başsavcılık konuyla ilgili derhâl bir ceza soruşturması başlatmıştır. Bu soruşturma kapsamında alınan adli rapora göre başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav basit bir tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek ölçüde yaralanmıştır.
Kardeşinin zorla kaybedildiğini öne süren başvurucu Ali Ocak da başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’ın başsavcılığa sunduğu dilekçenin bir benzerini 8/10/2018 tarihinde başsavcılığa vermiştir. Soruşturma kapsamında alınan adli raporda sol omuzda ağrı ve hassasiyet tarif edilmiştir.
Yapılan incelemeler neticesinde başsavcılık kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucuların bu karara yönelik itirazı, aksi somut delillerle sabit olmadığı sürece kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklara itibar edilmesi gerektiği ve söz konusu tutanaklara göre olayda direnç gösteren başvuruculara karşı zor kullanma yetkisi sınırları içinde müdahalede bulunulduğu belirtilerek (kapatılan) sulh ceza hâkimliğince reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucular; kolluk görevlilerinin güç kullanması neticesinde bazı kişilerin yaralanması ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının, basın açıklaması yapılmasının mülki amirlikçe yasaklanması ve yapılmak istenen basın açıklamasına söz konusu yasak sebebiyle kolluk görevlilerince müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucu Ali Ocak Yönünden
Somut olayda başvurucu; orantısız güç kullanılması sonucu yaralandığını, darbedildiğini, nefes almakta güçlük çekmesine rağmen uzun süre süre kalkanlar ile duvar arasına sıkıştırıldığını iddia etmiştir. Buna rağmen başvurucu olay günü, herhangi bir sağlık raporu almamış ve başsavcılığa müracaat etmek için 8/10/2018 tarihine kadar beklemiştir. Başvuruya konu olaydan on altı gün sonra düzenlenen raporda fiziksel bir bulgudan da söz edilmemiştir. Raporda tarif edilen sol omuzda ağrı ile hassasiyetin sebebi ise belli değildir. Başvurucu olaydan sonra kendisinin adli rapor almadığını ancak bazı kişilerin olay günü maruz kaldıkları müdahalenin etkilerine dair adli rapor aldıklarını ileri sürmüştür. Ancak anılan raporların başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığını ispat etmediği açıktır. Barışçıl da olsa bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne kollukça güç kullanılarak müdahale edilmesi, toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılan ancak kullanılan güce maruz kalmamış kişiler yönünden kötü muamele yasağını otomatik olarak ihlal etmez.
Bu koşullar altında kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin iddiasının savunulabilir nitelikte olmaması ve başsavcılığa iddiası ile ilgili daha sağlam dayanaklar sunmaması nedeniyle başvurucunun daha derinlemesine soruşturma yürütülmesi konusunda haklı bir beklentiye giremeyeceği kabul edilmelidir. Zira kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın savunulabilir olmadığı bir durumda soruşturma makamlarına sorumlu bir kişi belirleyip bu kişinin cezalandırılmasını sağlama amacına yönelik bir soruşturma yürütmesi yükümlülüğü yüklenemez.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle başvurucu Ali Ocak yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav Yönünden
Somut olayda başvurucunun güç kullanımına sebep olacak eylemleri olduğuna dair kolluk tarafından yapılmış bir tespit ve başvuruya konu soruşturma dosyasında herhangi bir delil yoktur. Ayrıca kolluk görevlileri; aralarında başvurucunun da bulunduğu grubu sadece Derneğe yönlendirmiş, Derneğe girmek istemeyen grup üyelerine dağılabilecekleri bir alan açmamıştır. Bunun neticesinde başvurucu, oldukça dar bir sokakta başka şahıslarla birlikte kalkanlar ile duvar arasında sıkışmış ve basit bir tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek ölçüde yaralanmıştır. Zorunlu bir durumda ve orantılı şekilde güç kullanılmadığından başvurucunun maruz kaldığı muamele eziyet olarak nitelendirilmiştir.
Eziyet yasağının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddialara yönelik olarak ise başvurucunun şikâyeti sonrasında başsavcılık ivedilikle bir ceza soruşturması başlatmıştır. Ancak soruşturmada bazı önemli eksikliklerin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu konuda ilk olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan müzekkerenin gereği tam olarak yerine getirilmemesine rağmen başsavcılık yerine getirilmeyen talimatların ifası için hiçbir çaba göstermemiştir. Bu durum sonuç olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğünün soruşturma dosyasına yalnızca kolluk görevlilerince çekilen kamera kayıtlarını göndermesine ve kimlikleri tespit edilmediği için başvurucuya karşı zor kullanan kolluk görevlilerinin ifadelerinin alınamamasına yol açmıştır. Ayrıca başvurucunun başsavcılığa sunduğu başvuruya konu olayla ilgili görüntü kayıtlarını içerir haricî bellek başsavcılıkça incelenmemiş ve bilirkişiye incelettirilmemiştir.
Başvurucu hakkında düzenlenen adli raporlara rağmen başsavcılık, başvurucuya karşı zorunlu bir durumda ve orantılı şekilde güç kullanıldığına dair hiçbir açıklama yapmamıştır. Ayrıca başvurucuyu darbettikleri gerekçesiyle kolluk görevlileri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren kanıt ve emare elde edilemediğini belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Bununla birlikte kolluk tutanaklarında başvurucunun güç kullanımına sebep olacak eylemler sergilediğine ilişkin hiçbir ibare bulunmamasına rağmen hâkimlik, kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisi sınırları içinde müdahalede bulunduğunu belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Saime Sebla Arcan Tatlav yönünden eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar vermiştir.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİ OCAK VE SAİME SEBLA ARCAN TATLAV BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/18583) |
|
Karar Tarihi: 19/10/2022 |
R.G. Tarih ve Sayı: 20/1/2023-32079 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
Raportör |
: |
Murat İlter DEVECİ |
Başvurucular |
: |
1. Ali OCAK |
|
|
2. Saime Sebla ARCAN TATLAV |
Vekili |
: |
Av. Ahmet CİHAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kolluk görevlilerinin güç kullanması neticesinde bazı kişilerin yaralanması ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının, basın açıklaması yapılmasının mülki amirlikçe yasaklanması ve yapılmak istenen basın açıklamasına söz konusu yasak sebebiyle kolluk görevlilerince müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/5/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. 2019/18672 numaralı başvuru incelenen başvuru ile birleştirilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Kamuoyunda “cumartesi anneleri” olarak adlandırılan ve yakınlarının zorla kaybedildiğini iddia eden bazı kadın ve erkeklerden oluşan grup, cumartesi günleri saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda oturma eyleminde bulunup basın açıklaması yapmaktadır. Yakınları kaybolmasa da insan hakları savunucusu olduğunu ileri süren bazı kişiler de sözü edilen gruba destek vermektedir.
7. Başvurucu Ali Ocak, kardeşi H.K.nın 21/3/1995 tarihinde gözaltına alınarak zorla kaybedildiğini ve 23 yıldır cumartesi günleri Galatasaray Meydanı’ndaki oturma eylemi ile basın açıklamasına katıldığını ileri sürmüştür. (Nüfus kaydına göre H.K. 25/3/1995 tarihinde ölmüştür.). Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav ise kendi ifadesine göre insan hakları savunucusudur.
8. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünün talebi üzerine Beyoğlu Kaymakamlığı 21/9/2018 tarihinde, Galatasaray Meydanı’nda 22/9/2018 tarihinde yapılacak oturma eylemi ile basın açıklamasına katılım için bazı derneklerin, siyasi partilerin ve aykırı (marjinal) grupların terör örgütlerine müzahir sosyal medya hesapları üzerinden yoğun bir şekilde çağrılar yaptığı, İstanbul Valiliğince belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü alanları arasında Beyoğlu ilçesine ait bir yer olmadığı, konuyla ilgili olarak Beyoğlu Kaymakamlığına herhangi bildirimde bulunulmadığı gerekçesiyle 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 10. ve 17. maddeleri ile 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 32. maddesinin (ç) fıkrasına istinaden 22/9/2018 Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda, Çukurlu Çeşme Sokak’ta, İstiklal Caddesi’nde, Büyük Parmakkapı Sokak’ta ve ilçe genelinde izinsiz oturma eylemi, basın açıklaması ve benzeri etkinlikler yapılmasına izin verilmemesine karar vermiştir. Karara göre sözü edilen yasak ile millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır.
9. Bazı polis amir ve memurları tarafından düzenlenen 22/9/2018 tarihli tutanağa göre aynı gün saat 10.20 sıralarında yedi kişi Çukurlu Çeşme Sokak üzerinde bulunan İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi (Dernek) önünde beklemeye başlamıştır. Zaman ilerledikçe Derneğin önünde bekleyen kişilerin sayısı artmıştır. Yolu trafiğe kapatan ve aralarında bazı milletvekillerinin de olduğu altmış kişilik bu grup 11.30’da basın açıklaması yapmak istemiştir. Polis, Beyoğlu Kaymakamlığının yasaklama kararından bahsederek yürüyüş ve basın açıklamasına izin verilmeyeceğini gruba söylemiş ve grubun toplanıp basın açıklaması yapma hususundaki ısrarı üzerine ses yükseltici cihazlarla grubu ikaz etmiştir. Derneğin önünde bulunan ve sayıları gitgide artan grup, saat 11.35 itibarıyla bedenî kuvvet kullanılarak Dernek içine yönlendirilmiştir. Derneğin çağrısı üzerine toplanan ve basın açıklaması yapmak isteyen grup saat 13.00’te dağılmıştır.
10. Müdahale edilen grubun içinde başvurucular da bulunmaktadır.
11. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav olay günü Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Taksim Hastanesi) müracaat etmiş ve burada görevli bir doktor tarafından muayene edilmiştir. Bu muayene sonucunda düzenlenen genel adli muayene raporunda sol kolda3x4 cm, 4x4 cm, 2x1 cm ve 1x1cm boyutlarında ekimozlar (göğerti, morartı), sol ön kolda 3x4 cm, 2x2 cm ve 2x1cm boyutlarında ekimozlar, sol el bileğinde 3x3 cm boyutunda ödem (vücut dokularında sıvı birikmesi sonucu gelişen şişlik) ve ekimoz, boyun ön yüz ve göğüste yaygın eritem (kızartı), bel bölgesinde 2x2 cm boyutunda ekimoz ve boyun yan yüzde 3 cm’lik yüzeyel erozyon tarif edilmiştir.
12. Vekili aracılığıyla 26/9/2018 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) bir dilekçe sunan başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav, 22/9/2018 tarihindeki polis müdahalesi nedeniyle olay tarihinde saat 11.30 ile 12.00 saatleri arasında Çukurlu Çeşme Sokak’ta görev yapan polis amir ve memurları hakkında işkence, kasten yaralama, tehdit ve görevi kötüye kullanma suçları yönünden soruşturma yürütülmesini talep etmiştir. Olayla ve yaralarıyla ilgili bazı fotoğraflar ile Taksim Hastanesinde görevli doktorca düzenlenen genel adli muayene raporunu dilekçesine ekleyen başvurucu özetle şu iddialarda bulunmuştur:
i. Oturma eylemi ve basın açıklamasının Galatasaray Meydanı’nda yapılması, Beyoğlu Kaymakamlığının keyfî ve hukuka aykırı kararı nedeniyle polis tehdidi ve şiddetiyle engellenmiştir. Beyoğlu Kaymakamlığının yasaklama kararı ve polis müdahalesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının özüne dokunmuştur.
ii. Kendisinin de içinde bulunduğu grup, basın açıklaması yapmak üzere 11.30’da Derneğin olduğu Çukur Çeşme Sokak’a çıkmıştır. Yüzlerce polis, grubu çembere almıştır. Polis yetkililerine basın açıklaması yapılması sonrasında grubun sorunsuz bir şekilde dağılacağı ve sokağın çok dar olması nedeniyle olası polis müdahalesi sırasında grup üyelerinin ciddi biçimde ezilme tehlikesiyle karşılaşacağı söylenmiştir. Buna rağmen polis, grubun etrafını kalkanlarla çevirip grup üyelerini ağır şekilde darbetmeye başlamıştır. Kendisi ile aralarında başvurucu Ali Ocak’ın da olduğu bazı kişiler, gidecekleri yer olmamasına ve nefes almakta güçlük çektiklerini polise söylemelerine rağmen uzun süre kalkanlarla darbedilip bir lisenin duvarına sıkıştırılmıştır (Bir harita uygulamasına göre sözü edilen lise Derneğin karşısındadır.). Polis müdahalesi nedeniyle kendisi ağır biçimde yaralanmıştır.
13. Başsavcılık konuyla ilgili derhâl bir ceza soruşturması başlatıp başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’ın ifadesini almıştır. İfadesinde dilekçesindeki iddialarını yineleyen başvurucu ayrıca sokağın çok dar olması nedeniyle olası polis müdahalesi sırasında grup üyelerinin ciddi biçimde ezilme tehlikesiyle karşılaşacağını söylemelerinin ardından omzuna yumruk atıldığını, yumruk atanı görmediğini, dağılmaları yönünde anons yapılsa da dağılabilecekleri bir alan bulunmadığını, polislerden birkaçının “Sizi ezeceğiz, geberteceğiz!” ve genel olarak kalabalığa “Ahlaksızlar!” dediğini, hakaret ve/veya tehdit eden kişileri göremediğini söylemiştir. Başvurucunun beyanına bakılırsa ezilme tehlikesi ile ilgili sözler biri sivil, koyu yeşil tişörtlü, kısa boylu ve saçları dökük; diğeri sivil, beyaz gömlekli, uzun boylu ve güneş gözlüklü iki polis yetkilisince söylenmiştir. Müdahale talimatı yeşil tişörtlü sivil kişiden gelmiştir.
14. Başsavcılığın talebi üzerine İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünde (ATK Şubesi) görevli bir adli tıp uzmanı 26/9/2018 tarihinde başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’ı muayene etmiştir. Bu muayene nedeniyle düzenlenen raporda başvurucunun yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı ancak söz konusu yaraların etkisinin basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı belirtilmiştir. Raporun tespit edilen yaralarla ilgili kısmı şöyledir:
“...[T]arafımdan yapılan muayenesinde sol kol üst kısımda 12x10cm lik, onun hemen altında dış kısımda 4x3cm, 2x1cm lik ve 1x1cm lik, sol ön kol dış 1/3 üstte 8x3cm lik, hemen yanında 10x4cm lik, sol ön kol ön yüz orta kısımda 7x8cm lik, sağ ön kol arka yüzde 15x8cm lik, sağ kol 1/3 üst kısımda 4 adet 1x1cm lik, sağ omuz başında 2x2cm lik sarı yeşil renk almaya başlamış ekimozlar, sağ crus ön yüz orta kısımda 3x3cm lik, sol crus üst dış kısımda 4x3cm lik aynı vasıfta ekimozlar tespit [edilmiştir.]. [S]ağ el bileği hareketlerinde ağrı yakınması [vardır.]. [Başvurucu] halen göğüs ön kısımda ve göğüs sağ duvarda nefes alırken ve öksürürken ağrı yakınmasının devam ettiğini... [belirtmiştir.]”
15. 2/10/2018 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bir müzekkere yazan Başsavcılık 3/5/2016 tarihli ve 6713 sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun’un 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca mülkiye müfettişi görevlendirilmesi sağlanarak;
- Gösteri yürüyüşü için katılımcıların yürüyüş öncesinde yasal bildirimde bulunup bulunmadıklarının, zor kullanma öncesinde gösteri yürüyüşüne katılanların şiddet içerikli hareket ve davranışlar sergileyip sergilemediklerinin belirlenmesini, müdahale öncesinde şiddet içerikli hareket ve davranışlar varsa bunları gösteren kamera görüntüsü, tutanak vb. delillerin toplanmasını,
- Gösteri yürüyüşünün trafik karışıklığına yol açmak dışında başkalarına zarar verme ya da başkalarının güçlükle karşılaşmadan halk içinde dolaşma hakkı gibi hakları ihlal edip etmediğinin tespitini, böyle bir ihlal varsa buna ilişkin kamera görüntüsü, tutanak vb. delillerin toplanmasını,
- Gösteri yürüyüşü şiddet içermiyorsa müdahale öncesi makul bir süre beklenip beklenmediğinin ve dağılma uyarısı yapılıp yapılmadığının tespitini, buna ilişkin kamera görüntüsü ve tutanak gibi delillerin toplanmasını,
- Zor kullanmanın kaçınılmaz ve orantılı olup olmadığının saptanmasını, buna ilişkin olarak olay anına ilişkin olay yeri ve çevresinde kamera kayıtları başta olmak üzere bölgeye yakın çevrede olay yerini gören tüm kameraların kaydettiği görüntülerin bir CD ya da DVD’ye aktarılmasını,
- Olay tarihinde düzenlenen soruşturma evrakının ve soruşturma sırasında alınan tüm adli raporların onaylı suretlerinin teminini,
- Olay yerinde ve olayın gerçekleştiği zaman diliminde kayıt yapan toplumsal olaylara müdahale aracı (TOMA) kamerası, MOBESE kamerası ve banka şubelerine ait kameralar gibi cihazların kaydetmiş olduğu görüntülerin CD ya da DVD’ye aktarılarak üzerilerinde inceleme yapılmasını, gerektiğinde başvurucudan gerekli bilgiler alınarak ya da teşhis işlemi yaptırılarak başvurucuya zor kullanan polislerin tespitini istemiştir (Bahsi geçen norma göre kolluk görevlilerince işlendiği iddia edilen veya doğrudan öğrenilen, öldürme, kasten yaralama, işkence, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçları ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili ön incelemelerin ve/veya disiplin soruşturmalarının mülkiye müfettişleri tarafından yapılması esastır. Olayın niteliğinin gerektirdiği hâllerde, ön incelemeyi ve/veya disiplin soruşturmasını yürüten mülkiye müfettişleriyle birlikte görev yapmak üzere bağlı kuruluşların müfettişleri de görevlendirilebilir. Söz konusu suçlarla ilgili ön incelemeler ve/veya disiplin soruşturmalarının valiliklerce veya kaymakamlıklarca yapılması hâlinde bu işlemler imkânlar ölçüsünde mülki idare amirliği hizmetleri sınıfındaki görevliler tarafından yürütülür.)
16. Başvurucu Ali Ocak, başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’ın Başsavcılığa sunduğu dilekçenin bir benzerini 8/10/2018 tarihinde Başsavcılığa vermiştir. Dilekçeye göre başvurucu olay nedeniyle yaralanmıştır. Bu yaralanmalar nedeniyle göğsünde, omzunda, boynunda ve kollarında şiddetli ağrılar yaşamaktadır. Aynı gün Başsavcılıkça alınan ifadesinde başvurucu, Saime Sebla Arcan Tatlav’ın beyanlarıyla uyumlu beyanda bulunup kalkanlar ile sıkıştırıldıklarını, omzundan yaralandığını, tehdit ve hakaret duymadığını ancak kulaklarında işitme kaybı olduğu için duymamış olabileceğini söylemiştir.
17. Başvurucu Ali Ocak aynı tarihte ATK Şubesinde görevli bir adli tıp uzmanı tarafından muayene edilmiştir. Bu muayene sonucunda başvurucu hakkında düzenlenen raporda sol omuzda ağrı ve hassasiyet tarif edilmiştir. Rapora göre yaralanma, basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafiftir.
18. Başsavcılık 10/10/2018 tarihinde, başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’ın başvurusu nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gönderdiği yazının bir benzerini başvurucu Ali Ocak’ın müracaatı nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında da göndermiştir.
19. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Başsavcılığın talebiyle ilgili yazılara 25/12/2018 tarihinde cevap vermiştir. Cevabi yazı ile ekindeki (Sözü edilen yazının ekinde olay nedeniyle düzenlenen kolluk tutanakları, Beyoğlu Kaymakamlığının yasaklama kararı, olayla ilgili görüntüleri içeren beş DVD ve görüntü kayıtlarının içeriğiyle ilgili bir kolluk tutanağı yer almaktadır.) tutanaklara göre;
i. 22/9/2018 tarihli gösteri yürüyüşü ve basın açıklaması için herhangi bir bildirimde bulunulmamıştır.
ii. Beyoğlu Kaymakamlığının yasaklama kararı Kaymakamlığın genel ağ adresinden duyurulmuştur.
iii. Çukur Çeşme Sokak'ta toplanan gruba yasaklama kararı bildirilmiş ve grup ses yükseltici araçlar da kullanılarak dağılmaları yönünde uyarılmıştır. Grup yürüyüşe geçince kolluk görevlileri grubu durdurmuş ve eylemlerine son vermeleri için grup üyeleri ile görüşmüştür. Bu sırada İ.E.Y. olabileceği değerlendirilen kişi grup adına basın açıklaması yapmıştır. Kolluk görevlileri gruptan yolu açıp kaldırıma geçmelerini istemiştir. Grup üyeleri dağılmadıkları gibi kol kola girmek ve elleri ile vücutlarını kullanarak kalkanları itmek suretiyle kolluk görevlilerine direnç göstermiştir. Makul bir süre geçtikten sonra dağılmayan ve yolu trafiğe açmayan grup 12.25 sıralarında kalkanlar kullanılarak süpürme tekniğiyle alandan uzaklaştırılmıştır. Bu esnada bazı grup üyeleri müdahaleye tepki gösterip kolluk görevlileriyle tartışmıştır. Sokak saat 12.40 itibarıyla araç ve yaya trafiğine açılmıştır.
iv. Başvurucular olay tarihinde Derneğin önünde toplanan gruptadır ve grupla birlikte hareket etmektedir ancak görüntü kayıtlarına göre polis kalkanları başvurucu Ali Ocak’a temas etmemiştir.
20. 3/1/2019 tarihinde Başsavcılık, başvurucu Ali Ocak’ın başvurusu nedeniyle yürütülen soruşturmayı başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’ın başvurusu nedeniyle yürütülen soruşturma ile birleştirmiştir.
21. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav, vekili aracılığıyla başvuruya konu olayla ilgili görüntü kayıtlarını tespit edilemeyen bir tarihte haricî bellek içinde Başsavcılığa sunmuştur.
22. Başsavcılık beş CD'de yer alan görüntülerin içeriğini bir bilirkişiye tespit ettirmiştir (İstanbul Emniyet Müdürlüğünce Başsavcılığa beş DVD gönderilmiştir. Bilirkişi raporunda ise beş CD’den söz edilmiştir. İstanbul Emniyet Müdürlüğünce Başsavcılığa gönderilen yazıda ya da bilirkişi tarafından hazırlanan raporda maddi hata yapıldığı, bilirkişinin incelediği görüntülerin İstanbul Emniyet Müdürlüğünce Başsavcılığa gönderilen görüntüler olduğu değerlendirilmiştir.). Bilirkişi tarafından hazırlanan 22/1/2019 tarihli rapora göre bir sokakta toplanmış grup, alanı araç ve yaya trafiğine açmaları yönünde megafonla uyarılmıştır. Grup dağılmayıp sokak boyunca ilerlemek istemiştir. Polis, grubun ilerlemesini engellemiştir. Bu sırada elinde yazılı bir belge tutan bir kadın, basın açıklaması yapmıştır. Polis ile grup üyeleri arasında tartışma yaşanmıştır. Dağılmayan gruba polis müdahale etmiş ve polis ile grup arasında itiş kakış yaşanmıştır. Polis, kalkanlarla süpürme tekniği kullanarak gruba müdahalede bulunmuştur. Bu esnada taraflar arasında arbede yaşanmıştır. Polis, müdahale dozunu arttırmıştır. Grup slogan atmış ve bazı grup üyeleri duvar ile polis kalkanı arasında sıkışmıştır.
23. Başsavcılık 2/2/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karara göre başvurucuları darbettikleri gerekçesiyle kolluk görevlileri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren kanıt ve emare elde edilememiştir. Başvurucuların soyut beyanı dışında kolluk görevlilerinin başvuruculara hakaret edip onları tehdit ettiklerine dair delil bulunmamaktadır.
24. Başvurucuların Başsavcılıkça verilen karara yönelik itirazı, aksi somut delillerle sabit olmadığı sürece kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklara itibar edilmesi gerektiği ve söz konusu tutanaklara göre olayda direnç gösteren başvuruculara karşı zor kullanma yetkisi sınırları içinde müdahalede bulunulduğu belirtilerek (kapatılan) İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliğince (Hâkimlik)11/4/2019 tarihinde reddedilmiştir.
25. Genel ağ arama motorları aracılığıyla yapılan araştırmada 22/9/2018 tarihinde cumartesi anneleri adına basın açıklaması yapıldığı anlaşılmıştır (bkz. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/cumartesi-annelerinin-704hafta-oturumuna-polis-mudahalesi-1090428. Erişim tarihi: 13/5/2022. Anılan haber olay günü saat 11.45’te genel ağa konulmuştur.).
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 5442 sayılı Kanun’un 32. maddesinin (Ç) fıkrasının olay tarihinde yürürlükte olan hâli şöyledir:
“İlçe sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının tasarrufa mütaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi kaymakamın ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için kaymakam gereken karar ve tedbirleri alır;
Bu hususta alınan ve ilan edilen karar ve tedbirlere uymıyanlar hakkında 66 ncı madde hükmü uygulanır.”
27. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...
Aşağıda yazılı hallerde:
...
IX- Kanunsuz toplantı veya kanunsuz yürüyüşleri dağıtmak veya suçlularını yakalamak için,
...
XI- Umuma açık yerlerde yapılan her türlü toplantı veya yürüyüşlerde veya törenlerde bozulan düzeni sağlamak için,
XII- Herhangi bir sebeple tıkanmış olan yolların trafiğe açılması için,
...
Yetkili âmir tarafından verilecek sözlü emirler derhal yerine getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenilemez. Bu hallerde emrin yerine getirilmesinden doğabilecek sorumluluk emri verene aittir.”
28. 2559 sayılı Kanun’un “Zor ve silah kullanma” kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
...”
29. 2911 sayılı Kanun’un “Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı” kenar başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
30. 2911 sayılı Kanun’un “Toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.
İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak, vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmayacak şekilde ve 22 nci maddenin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması kaydıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile güzergâhın geçeceği ilçe ve il belediye başkanlarının, en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin görüşleri alınarak mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir. İl ve ilçenin büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı belirlenebilir.
...”
31. 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca toplantı yapılabilmesi için düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacağı bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırk sekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valiliğe veya kaymakamlığa verilir.
32. 2911 sayılı Kanun’un “Toplantının ertelenmesi veya bazı hâllerde yasaklanması” kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
“Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir.”
33. 2911 sayılı Kanun’un “Yasak yerler” kenar başlıklı 22. maddesinin birinci fıkrasının olay tarihinde yürürlükte olan hâli şöyledir:
“(...) ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.”
34. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesine göre Kanun'un 10. maddesinde belirtilen bildirim ilgili yere verilmemiş veya mahallin en büyük amirinin 6. madde uyarınca belirlediği güzergâh dışında bir yerde ise ya da 17. madde uyarınca yasaklanmasına rağmen yasaklama süresi sona ermeden yapılıyor ise toplantı kanuna aykırı sayılır.
35. 2911 sayılı Kanun’un 24. maddesine göre toplantının kanuna aykırı olarak başlaması hâlinde güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vererek mevcut imkânlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri topluluğa dağılmaları, aksi hâlde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır.
36. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”
37. 5237 sayılı Kanun'un “Kasten yaralama” kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında ... artırılır.”
38. İçişleri Bakanlığının yayımladığı 25/8/2011 tarihli Toplumsal Olaylarda Görevlendirilen Personelin Hareket Usul ve Esaslarına Dair Yönerge'de toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili olarak hazırlanması gereken planlar, bu planların uygulanmasında gözönünde bulundurulacak esaslar, toplantı ve gösteri yürüyüşleri öncesinde alınması gereken tedbirler, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine müdahale sırasında uygulanacak taktik, düzen ve genel prensipler ile müdahale sonrasında yapılması gereken işlemler belirlenmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
39. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İnsan haklarına saygı yükümlülüğü” kenar başlıklı 1., “İşkence yasağı” kenar başlıklı 3. ve “Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“Madde 1:
Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme’nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar.
Madde 3:
Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.
Madde 11:
1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarıda anılan haklarını kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir.”
40. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yapılmak istenen bir basın açıklamasına kolluk görevlilerince müdahale edilmesine rağmen açıklamanın okunduğu ve başvurudaki temel meselenin kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların olduğu durumlarda başvurucuların kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını incelemekte ancak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden ayrıca bir inceleme yapmaya gerek görmemektedir (İzgi/Türkiye, B. No: 44861/04, 15/11/2011, § 47; İşeri ve diğerleri/Türkiye, B. No: 29283/07, 9/10/2012, § 48).
41. İlgili uluslararası hukuk için ayrıca birçok karar arasından bkz. Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 32, 33, 35-38.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
43. Başvurucular öncelikle kolluk görevlilerinin Beyoğlu Kaymakamlığının yasaklama kararını gerekçe göstererek kendilerine karşı orantısız güç kullanması sonucu yaralandıklarını oysa müdahale edilmesi gereken bir suç bulunmadığını, darbedildiklerini ve nefes almakta güçlük çekmelerine rağmen uzun bir süre kalkanlar ile bir duvar arasına sıkıştırıldıklarını belirterek yaşam hakkının, kötü muamele yasağının, etkili başvuru hakkının, hakları kötüye kullanma yasağının ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru formunda başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’ın başvuruya konu olay nedeniyle hastanede yatarak tedavi gördüğü ve yaklaşık bir ay boyunca uyuma zorluğu çekip iş göremez duruma düştüğü ifade edilmiştir (Başvuru formunun eklerinde başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’ın olay nedeniyle hastanede yatarak tedavi gördüğüne dair bir tıbbi belge bulunmamaktadır. Sunulan belgelerin bir kısmı, başka bir olaya ilişkindir.).
44. Başvurucular ayrıca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ve Başsavcılığın kararına yaptıkları itirazın reddedilmesi nedeniyle adalete erişim haklarının ihlal edildiğinden yakınmış, etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
45. Başvurucu Ali Ocak yönünden sunulan Bakanlık görüşünde; başvurucunun olaydan sonra adli rapor almadığı, zamanında Başsavcılığa müracaat etmeyip iddialarını desteklemek için yetkili makamlara zamanında başvurmasına ilişkin özen yükümlülüğünü yerine getirmediği ve olaydan on altı gün sonra adli tıp uzmanına söylediği belirtilerin somut olaydan kaynaklandığının tespitinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvurucunun katılmış olduğu protesto gösterisinin kanunsuz bir gösteri olduğu, kolluk görevlilerinin kanunsuz olan bu gösteriye hukuka uygun bir müdahalede bulunduğu gruba sadece püskürtme yöntemi uygulanarak müdahale edildiği, bu itibarla başvurucuya yapılan müdahalenin orantılı olduğu ve kötü muamele kabul edilmesi için aranan ağırlık düzeyine ulaşmadığı ifade edilmiştir. Bakanlık görüşüne göre Başsavcılığın ulaştığı maddi vakıalara ilişkin tespitlerden ve Hâkimlikçe verilen kararın gerekçesinden ayrılmayı gerektiren maddi ve hukuki bir neden bulunmamaktadır, somut olayda etkili soruşturma yükümlülüğüne ait gereklilikler de yerine getirilmiştir.
46. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav yönünden sunulan Bakanlık görüşünde ise başvuruya konu soruşturma süreci Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulmuş ve cumartesi annelerinin 25/8/2018 tarihli etkinliğinin yasaklanmasına ilişkin kararın iptali istemiyle Derneğin açtığı davanın 20/12/2019 tarihinde reddedildiği açıklanmıştır.
47. Başvurucu Ali Ocak Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında İçişleri Bakanı'nın bir konuşma sırasında kardeşi H.K.nın ismini de zikrederek cumartesi anneleriyle ilgili söylediği bir kısım sözden de bahsedip başvuru formunda dile getirdiği ihlal iddialarını yinelemiş ve olaydan sonra hemen adli rapor almasa da başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav da dâhil bazı kişilerin maruz kaldıkları müdahalenin etkilerine dair adli rapor aldıklarını ifade etmiştir. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav da Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarına benzer iddialarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). İhlal iddialarının özü ve dile getiriliş şekli dikkate alındığında başvurucuların bütün ihlal iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekli ve yeterlidir.
49. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, ...maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
...”
50. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Başvurucu Ali Ocak Yönünden
51. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını güvence altına alıp kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağını ve kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağını hüküm altına alan Anayasa’nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (birçok karar arasından bkz. Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 72).
52. Sözü edilen negatif yükümlülükler devletin bireylerin vücut ve ruh bütünlüklerine saygı gösterme mesuliyetinin bir sonucu olarak kamu otoritelerinin kişilerin anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir (Ferit Kurt ve diğerleri, § 73).
53. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü ise bireyin Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması koşuluyla, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı hakkında olaylardan sorumlu kişilerin belirlenmesini ve gerekiyorsa bu kişilerin cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen yaralanmalar nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Ferit Kurt ve diğerleri, § 75).
54. Anılan ilkeler ışığında somut olaya dönüldüğünde başvurucunun kendisine karşı orantısız güç kullanması sonucu yaralandığını, darbedildiğini ve nefes almakta güçlük çekmesine rağmen uzun süre süre kalkanlar ile duvar arasına sıkıştırıldığını iddia ettiği görülmüştür. Buna rağmen başvurucu olay günü, sözünü ettiği yara ve maruz kaldığını iddia ettiği darbın vücudunda meydana getirdiği izlerle ilgili herhangi bir sağlık raporu almamış, Başsavcılığa müracaat etmek için 8/10/2018 tarihine kadar beklemiştir. ATK Şubesinde görevli bir adli tıp uzmanı tarafından başvuruya konu olaydan on altı gün sonra düzenlenen raporda fiziksel bir bulgudan söz edilmemiştir. Bahsi geçen raporda ifade edilen sol omuzda ağrı ile hassasiyetin sebebi ise belli değildir. Başvurucu olaydan sonra kendisinin adli rapor almadığını ancak bazı kişilerin olay günü maruz kaldıkları müdahalenin etkilerine dair adli rapor aldıklarını ileri sürse de anılan raporların başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığını ispat etmediği açıktır. İfade edilmesi gerekir ki barışçıl da olsa bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne kollukça güç kullanılarak müdahale edilmesi, toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılan ancak kullanılan güce maruz kalmamış kişiler yönünden kötü muamele yasağını otomatik olarak ihlal etmez.
55. Bu koşullar altında kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin iddiasının savunulabilir nitelikte olmaması ve Başsavcılığa iddiası ile ilgili daha sağlam dayanaklar sunmaması nedeniyle başvurucunun daha derinlemesine soruşturma yürütülmesi konusunda haklı bir beklentiye giremeyeceği kabul edilmelidir. Zira kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın savunulabilir olmadığı bir durumda soruşturma makamlarına bir sorumlu kişi belirleyip bu kişinin cezalandırılmasını sağlama amacına yönelik bir soruşturma yürütmesi yükümlülüğünü yüklemek mümkün değildir. Nitekim Başsavcılık, başvurucuyu darbettikleri gerekçesiyle kolluk görevlileri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren kanıt ve emare elde edilmemesi nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir (bkz. § 23).
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Ali Ocak yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav Yönünden
57. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
58. Kişilerin kendi tutumunun zorunlu kıldığı hâller dışında güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin kişilere fiziksel güç kullanılması kötü muamele yasağını ihlal etmektedir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52).
59. Kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek Anayasa tarafından derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmıştır (birçok karar arasından bkz. Osman Gökalp, B. No: 2019/7312, 3/2/2022, § 32).
60. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür. Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ıztırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Osman Gökalp, § 33).
61. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya ruhsal ızdırap veren insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir ve işkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz (Osman Gökalp, § 34).
62. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür. Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Osman Gökalp, § 35).
63. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunun belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir (birçok karar arasından bkz. Pınar Durko, B. No: 2015/16449, 28/6/2018, § 77).
64. Diğer taraftan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşması gerekir. Her olayda asgari ağırlık düzeyine ulaşılıp ulaşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de dikkate alınması gereken diğer faktördür (birçok karar arasından bkz. Alp Altınörs, B. No: 2018/2790, 25/2/2021, § 44).
65. Anayasa’nın 17. maddesi, fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırı olayları hakkında ceza soruşturması yürütülmesini gerekli kılar (Ferit Kurt ve diğerleri, § 76).
66. Sözü edilen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;
- Soruşturmadan sorumlu kişiler ile tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması,
- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi,
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için kötü muameleye maruz kalan kişiler ile ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmesi,
- Soruşturmanın hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için makul bir özen ve süratle yürütülmesi,
- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Ferit Kurt ve diğerleri, § 78).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
67. Somut olayda kolluk görevlilerince başvurucunun da aralarında bulunduğu gruba bedenî kuvvet kullanıldığı ve bunun sonucunda başvurucu yaralandığı için başvurucunun tutumunun kolluk görevlilerinin fiziki güç kullanmalarını zorunlu kılıp kılmadığı, zorunlu kılmış ise kullanılan gücün orantılı olup olmadığı incelenmelidir.
68. Beyoğlu Kaymakamlığı 21/9/2018 tarihinde, olayın meydana geldiği sokağı da içerecek şekilde izinsiz oturma eylemi, basın açıklaması ve benzeri etkinlikler yapılmasına izin verilmemesine karar vermiştir. Bu yasaklama nedeniyle kolluk görevlileri, başvurucunun da içinde bulunduğu gruptan dağılmasını ve yolu açıp kaldırıma geçmelerini istemiştir. Kolluk tutanaklarına göre grup üyeleri dağılmadıkları gibi kol kola girmek ve elleriyle vücutlarını kullanarak kalkanları itmek suretiyle direnç göstermiştir. Bu sebeple dağılmayan ve yolu trafiğe açmayan grup saat 12.25 sıralarında kalkanlar kullanılarak ve süpürme tekniğiyle alandan uzaklaştırılıp Derneğin içine yönlendirilmiştir (bkz. §§ 9, 19/iii).
69. Bununla birlikte başvurucunun güç kullanımına sebep olacak eylemleri olduğuna dair kolluk tarafından yapılmış bir tespit bulunmadığı gibi başvuruya konu soruşturma dosyasında herhangi bir delil de yoktur. Ayrıca kolluk görevlileri kalkanlar ile etrafını çevirdiği, içinde başvurucunun da bulunduğu grubu sadece Derneğe yönlendirmiş; Derneğe girmek istemeyen grup üyelerine dağılabilecekleri bir alan açmamıştır. Bunun neticesinde başvurucu, oldukça dar bir sokakta başka şahıslarla kalkanlar ile duvar arasında sıkışmış ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ölçüde yaralanmıştır. Bu sebeple başvurucuya karşı zorunlu bir durumda ve orantılı şekilde güç kullanıldığını söylemek mümkün değildir.Bir kez daha belirtilmelidir ki kişilerin kendi tutumunun zorunlu kıldığı hâller dışında güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin kişilere fiziksel güç uygulaması kötü muamele yasağını ihlal etmektedir.
70. Anılan tespit sonrasında yapılması gereken iş, başvurucunun maruz kaldığı muamelenin nitelendirilmesinden ibarettir.
71. Başvurucunun vücudunun değişik yerlerinde birçok yaralanma meydana gelmesi, yaralanmanın etkisinin basit bir müdahaleyle giderilemeyecek ölçüde olması ve kolluk görevlilerince yapılan müdahalenin süresi başvurudaki diğer unsurlarla birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun maruz kaldığı muamelenin eziyet olarak nitelendirilmesi uygun görülmüştür.
72. Açıklanan gerekçelerle eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
73. Eziyet yasağının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddialara gelince başvurucunun şikâyeti sonrasında Başsavcılık ivedilikle bir ceza soruşturması başlatıp başvurucunun ifadesine başvurmuş, başvurucuyu ATK Şubesine yönlendirerek başvurucuda meydana gelen yaralanmanın niteliği hakkında kesin adli rapor aldırmış, olayın gerçekleşme koşullarının ve sorumluların tespiti için İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ayrıntılı talimatları içeren bir yazı göndermiş ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünden temin ettiği kamera görüntülerinin içeriğini bir bilirkişiye inceletmiştir.
74. Bununla beraber soruşturmada bazı önemli eksikliklerin bulunduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu konuda ilk olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan müzekkerenin gereği tam olarak yerine getirilmemesine rağmen Başsavcılığın yerine getirilmeyen talimatların ifası için hiçbir çaba göstermediği belirtilmelidir (bkz. §§ 15, 19). Bu durum sonuç olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğünün soruşturma dosyasına yalnızca kolluk görevlilerince çekilen kamera kayıtlarını göndermesine ve kimlikleri tespit edilmediği için başvurucuya karşı zor kullanan kolluk görevlilerinin ifadelerinin alınamamasına yol açmıştır.
75. Başvurucunun Başsavcılığa sunduğu başvuruya konu olayla ilgili görüntü kayıtlarını içerir haricî bellek Başsavcılıkça incelenmemiş ve bilirkişiye inceletilmemiştir (bkz. §§ 21, 22).
76. Başvurucu hakkında düzenlenen adli raporlara rağmen Başsavcılık, başvurucuya karşı zorunlu bir durumda ve orantılı şekilde güç kullanıldığına dair hiçbir açıklama yapmadan başvurucuyu darbettikleri gerekçesiyle kolluk görevlileri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren kanıt ve emare elde edilemediğini belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
77. Başvuruya konu olay nedeniyle düzenlenen kolluk tutanaklarında başvurucunun güç kullanımına sebep olacak eylemler sergilediğine ilişkin hiçbir ibare bulunmamasına rağmen Hâkimlik, kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklara göre olayda direnç gösteren başvurucuya karşı zor kullanma yetkisi sınırları içinde müdahalede bulunulduğunu belirterek başvurucunun Başsavcılıkça verilen karara yaptığı itirazı reddetmiştir (bkz. §§ 24, 69).
78. Anılan hususlar eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi için yeterlidir.
79. Açıklanan gerekçelerle eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
80. Başvurucular; Derneğin önünde basın açıklaması yapmalarının yasaklandığını vebarışçıl şekilde basın açıklaması yapmalarının kolluk müdahalesi ile engellendiğini belirterek yaşam hakkının, ifade özgürlüğünün, ayrımcılık yasağının ve hakları kötüye kullanma yasağının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
81. Başvurucu Ali Ocak yönünden sunulan Bakanlık görüşünde ise başvurucunun da içinde bulunduğu grubun araç trafiğini engelleyip kolluk ekiplerine fiziksel ve sözlü olarak direndiği, olay mahallindeki vatandaşların seyahat haklarına hukuka aykırı müdahalede bulunduğu, böylece kamu düzenini bozduğu ve kamu düzeninin bozulmasını engellemeye yönelik kolluk müdahalesinin orantısız ve keyfî olduğundan bahsedilemeyeceği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca gruba sınırlı süre ve minimum ağırlıkta müdahalede bulunulduğu, kolluk kuvvetlerinin kanundan kaynaklanan müdahale yetkisini istismar ederek keyfî davranışları olduğunu gösteren bir saptamanın bulunmadığı açıklanmıştır. Bakanlık görüşüne göre toplantının barışçıl niteliği bozularak bu toplantıda kolluk kuvvetlerine karşı fiziki müdahalede bulunulması, eylem yapılan yerin çok yakınında bulunan kamuya ve özel sektöre ait hastanelere ulaşımda sorunlar yaşanması, yolların taşıt ve yaya trafiğine engel olacak şekilde eylemciler tarafından kapatılması ve uzun yıllardır bu eylemler sebebiyle esnafın ticari hayatının büyük oranda etkilenmesi bir bütün olarak düşünüldüğünde kolluğun söz konusu olaylara müdahalesinin acil bir sosyal ihtiyaca karşılık gelmektedir.
82. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav yönünden sunulan Bakanlık görüşünde, başvuruya konu soruşturma süreci Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulmuştur.
83. Başvurucu Ali Ocak Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiş ve olay günü basın açıklamasının İstiklal Caddesi’nde değil Derneğin önünde yapıldığını ifade etmiştir. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav ise Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında ihlal iddialarını tekrar edip olay tarihinde basın açıklaması yapılacak yerin Derneğin önü olduğunu ifade etmiş ve AİHM’de daha önce görev yapmış bir yargıcın cumartesi anneleri yönünden toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin görüşünü Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
2. Değerlendirme
84. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ifade özgürlüğünün özel bir biçimi olduğu dikkate alındığında başvurucuların ihlal iddialarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekli ve yeterlidir.
85. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”
86. Başvurucular, Beyoğlu Kaymakamlığının yasaklama kararı sebebiyle olay tarihinde oturma eylemi yapılamadığından şikâyet etmediği gibi uzun yıllardır her hafta cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda yapılan basın açıklamasının olay tarihinde aynı yerde yapılamadığından da yakınmamıştır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün ihlal edildiğine ilişkin iddia çerçevesinde incelenebilecek husus başvuru formunda da dile getirildiği gibi basın açıklamasının yasaklanması ve basın açıklaması yapılmasına kolluk görevlilerince müdahale edilmesidir.
87. Beyoğlu Kaymakamlığının yasaklama kararı ile kolluk görevlilerinin müdahalesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki doğurabileceği açıktır. Ne var ki söz konusu yasaklama kararına ve müdahaleye rağmen olay tarihinde basın açıklaması yapılmıştır (bkz. §§ 19/iii, 22, 25). Nitekim başvurucu Ali Ocak Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bu hususu açıkça belirtmiştir. Başvurudaki temel meselenin başvurucuların kolluk görevlilerinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan bir muamelesine maruz kalıp kalmadığının değerlendirilmesi olduğu ve bu değerlendirmenin de yapıldığı dikkate alındığında mevcut başvuruda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden ayrı bir inceleme yapılmasının gerekli olmadığına karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
88. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav ihlal tespiti yanında kendisine manevi tazminat olarak 50.000 TL ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
89. Başvuruda başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav yönünden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma merciince yapılması gereken iş yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
90. Öte yandan ihlalin niteliği ve başvurucunun talebi dikkate alınarak başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’a talebi dikkate alınarak 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Ali Ocak yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
C. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav yönünden Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav yönünden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. 2018/156725) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’a net 50.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 364,60 TL başvurucu harcı ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucu Saime Sebla Arcan Tatlav’a ÖDENMESİNE,
G. Başvurucu Ali Ocak'ın yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
I. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.